Blog Archives

Finans kurumları iklim değişikliğine kulak veriyor

Yapılan bir araştırmaya göre gün geçtikçe daha çok sayıda Singapurlu iklim değişikliğine dikkat etme çağrılarına kulak veriyor ve bölgedeki finans kurumları da artık onların bu hislerine benzer hisler taşıyor.

Dünya Bankası’nın yatırım kolu Uluslararası Finans Kurumu’nun (IFC) yaptırdığı araştırma bankacılık sektörünün sürdürülebilirliği benimsediğini ve bankaların tüketicilerin çağrısına cevap verdiğini gösterdi. Araştırmada bankaların yeşile doğru dönüşüme teşvik etme çalışmaları sırasında topluluklar ve paydaşlarla işbirliği yaptığı da görüldü.

Konuyla ilgili açıklama yapan IFC Doğu Asya Pasifik Direktörü Sergio Pimenta şunları söyledi: “Bence gelişen pek çok piyasada sürdürülebilirlik yolunda çok ilginç çalışmaları olan çok sayıda banka vardı. Ama şimdi bu durum gittikçe yaygınlaşıyor, bu nedenle de neredeyse her banka sürdürülebilirlik finansmanını benimsiyor. Örnekse Çin’de şu anda yeşil kredi politikaları dediğimiz politikaları teşvik etme konusunda hükümetle birlikte çalışıyoruz. Böylece bankalar kredi verirken vadelerde çevresel ve sosyal yönergelere uyum sağlamak zorunda olacaklar.”

Ayrıntılar için:

http://www.channelnewsasia.com/stories/singaporebusinessnews/view/1182016/1/.html

Birleşik Krallık, Avrupa’nın yenilenebilir hedeflerini yakalayamayacak

Birleşik Krallık, West Country’deki yeşil destekçilerin canı gönülden harcadığı çabalara rağmen, Avrupa’nın yenilenebilir enerji hedeflerini tutturamama yolunda muazzam bir şekilde ilerliyor. Avrupa Komisyonu’nun EurObserv’ER projesi kapsamında yayınladığı istatistiki verilere göre Birleşik Krallık yenilenebilir enerji liginde öteki 26 üye ülkenin gerisinde kalmış durumda.

Raporda, ülkenin enerji ihtiyacının 2020 yılına %15’ini yenilenebilir enerji ile karşılamasını öngören ve yasal olarak bağlayıcılığı bulunan hedefine ulaşması için üye ülkeler arasında en fazla mesafeyi kat etmesi gereken ülke olduğu belirtildi.

Ayrıntılar için:

http://www.thisiscornwall.co.uk/UK-set-miss-Euro-renewable-targets/story-14334366-detail/story.html

Durban’da Yeşil Fon için anlaşmaya yaklaşılıyor

Durban’da temaslarda bulunan delegeler, fakir ülkelerin küresel ısınmanın etkilerinden korunmalarına ve iklim değişikliğine karşı mücadele yeni bir küresel çabaya doğru yol almalarına yardımcı olacak Yeşil İklim Fonu’na son şeklini vermeye yaklaştı.

Zengin ülkeler, yükselen sıcaklıklardan doğrudan etkilenen fakir ülkelerin ekonomilerini bu şartlara uyumlu hale getirmeleri ve olumsuz hava koşullarından kendilerini korumaları için 2020 yılına kadar her yıl 100 milyar dolar yardım taahhüdünde bulunmuştu.

Fonu eleştirenler, fonun kaynakları ve toplanan paranın nasıl harcanacağı hususlarında bir anlaşmaya varılmadığı müddetçe fonun boş laftan ibaret olacağını söylüyor.

ABD İklim Elçisi Todd Stern, “Bu konuyu olumlu bir şekilde sonuçlandıracağımıza inanıyorum. Geriye birkaç teknik ve operasyonel ayrıntının müzakere edilmesi kaldı” dedi.

Bazı kaynaklara göre ise ABD; Çin, Brezilya, Meksika gibi gelişmekte olan ülkelerin de desteğini alan fon için uzun dönemli finansmanın nereden bulunacağı ve fondan yararlanacak fakir ülkelerin ihtiyaçlarının nasıl ölçüleceği konularında sıkı pazarlık yapıyor.

Uluslararası nakliyat sırasında salınan emisyonların fiyatlandırılması nakit para için bir seçenek olabilir, ancak bakanların taslaklarda yer bulan bu öneriyi benimseyip benimsemeyecekleri henüz belli değil.

Daha önceki BM görüşmelerinde de nakliyat kaynaklı emisyonlarla ilgili bir maddenin taslağa dahil edilmesi denenmiş ancak nihai taslakta böyle bir ifadeye yer verilmemişti.

Konu ile ilgili görüşlerini paylaşan HSBC iklim değişikliği analistlerinden Nick Robbins ise böyle bir fonun bu hafta tesis edilmesi halinde bile uygulamadaki gerçekliklerin fonun etkisini birkaç yıl sınırlandıracağını söyledi. Robbins, “Fonun kurulması en az 12 ay sürecektir. Ekspertiz süreci de düşünüldüğünde muhtemelen 2015 yılına kadar fondan harcama yapılamayacaktır” dedi.

Ayrıntılar için:

http://af.reuters.com/article/topNews/idAFJOE7B702420111208?pageNumber=1&virtualBrandChannel=0

Durban: Çin emisyonlarını azaltmayı kabul etti, gözler Hindistan’da

Seragazı emisyonlarını azaltmak için bağlayıcı bir taahhütün altına girmeyi tek taraflı olarak kabul eden Çin, Hindistan’a büyük bir darbe vurdu. Çin’in bu girişimi hala devam etmekte olan iklim görüşmeleri sırasında birlikte hareket eden BASIC ( Brezilya, Güney Afrika, Hindistan, Çin) ülkelerinin bütünlüğünü tehlikeye soktu.

Çin’in bu kararıyla Hindistan ile birlikte şimdiye kadar takındığı tutum arasında dağlar kadar fark var. İki ülke de yakın zamana kadar gelişmekte olan ülkelerden, bağlayıcı herhangi bir yükümlülük altına girilmesinin istenemeyeceği görüşündeydi.

Çin’in attığı bu adım nedeniyle Hindistan da baskı altında.

Ne var ki Çin bu yeni politikasını hayata geçirmek için bazı koşulların karşılanmasını bekliyor. Ülkenin en üst düzey iklim müzakerecisi Xie Zhenhua yasal olarak bağlayıcılığı olan bir anlaşmayı kabul etmek için beş ön koşul sunacaklarını açıkladı.

Bu koşullar ise şöyle:

  • Hakkaniyet prensibi desteklenmeli (Gelişmekte olan ülkeler Batılı ülkelerin sebep olduğu tarihsel kirlilikten tazminat alma hakkına sahip olmalı),
  • “Ortak fakat farklılaşmış sorumluluklar” prensibine uyulmalı (Bütün taraflardan yükümlülükleri aynı şekilde yerine getirmesi beklenmemeli),
  • Her ülkenin kapasitesi göz önüne alınmalı,
  • Kyoto Protokolü gelişmiş ülkelerce yeniden imzalanmalı,
  • Gelişmekte olan ülkelere kısa ve uzun vadeli finansman sağlanmalı.

Ayrıntılar için:

http://indiatoday.intoday.in/story/durban-china-accepts-climate-deal-puts-india-in-a-spot/1/162926.html

Anglo American: “Yakıt hücreleriyle yüzbinlerce iş imkanı yaratılabilir ve temiz enerji üretilebilir”

Dünyanın en büyük platin üreticisi Anglo American şirketinin CEO’su Cynthia Carroll, Güney Afrika’ya bir yandan yüzbinlerce yeni iş olanağı yarattıracak bir yandan da temiz ve sıfır-emisyonlu enerji kaynağı elde ettirecek fırsat kapısının sonuna kadar açık olduğunu belirtti.

BM İklim Değişikliği 17. Taraflar Konferansı (COP 17) başkanlığı adına düzenlenen törende konuşan Carroll, “Platinin merkezde olduğu bir yakıt hücresi sanayisi Güney Afrika’nın istihdam yaratma çabasına da destek olacaktır” dedi. Carroll ayrıca Anglo American olarak bu alanda çalışmalar yapan uzman bir birime Londra’da araştırma yaptırdıklarını, bu birimin de hidrojen hücre yakıtının Güney Afrika’da yepyeni bir sanayi sektörünün gelişmesine yol açacağı ve ülkenin küresel yeşil ekonomide önemli bir oyuncu olmasını sağlayacağı sonucuna vardığını açıkladı.

Carroll “Güney Afrika’nın 17. Taraflar Konferansı’nın (COP 17) da ötesinde iklim değişikliği tartışmasını derinden etkileyecek bir fırsatı var. Çoğunlukla iklim değişikliği tartışması anlaşılabilir bir şekilde karbon emisyonlarını azaltmaya odaklanırken, düşük karbonlu bir dünyada var olan muazzam fırsatları da gözden kaçırmamalıyız” dedi.

Carroll, Carbon Trust’ın Güney Afrika’da hücre yakıtı geliştirilmesine yönelik bulgularını da paylaştı. Buna göre,

  • önümüzdeki 30 yıl içinde, üretim, yalıtım ve bakım alanlarına yapılacak uygun düzeyde yatırımla yüzbinlerce yeni iş imkanı yaratılabilir.
  • üretilen yakıt hücreleriyle enerji güvenliği konusunda karşılaşılabilecek güçlükler alt edilebilir ve aynı anda ulusal elektrik şebekesinde önemli bir genişleme olmaksızın kırsal topluluklara enerji verilebilir.
  • bu sayede küresel piyasaya bilgi ve ürün ihracı da yapılabilecektir.

Ayrıntılar için:

http://www.miningweekly.com/article/hundreds-of-thousands-of-jobs-clean-power-from-fuel-cells-anglo-american-2011-12-05

Durban İklim Değişikliği Konferansı karman çorman bir şekilde başladı

17. Taraflar Konferansı zirvesi, gelişmiş ülkelerin saldıkları karbondioksit emisyonlarına yasal sınırlar getiren ve önümüzdeki yılın sonunda geçerliliği sona eren Kyoto Protokolü’nün ikinci aşaması için anlaşmaya varmaları yolunda son şansları.

Zirvenin açılış oturumunda konuşan UNFCCC sekreteri Christiana Figueres bütün tarafları esnek olmaya çağırdı. 194 ülkenin katılacağı ve 12 gün sürecek görüşmelere başkanlık yapacak Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Maite Nkoana-Mashabane de çoğunluğu Afrika’da yer alan dünyanın en fakir ülkelerinin en fazla da onları etkileyen küresel ısınmanın yıkıcı etkilerinden korunmaları için acil eyleme muhtaç olduklarını söyledi. Maite Nkoana-Mashabane, “Durban’da  tek bir amaç için bulunuyoruz, o da gelecek nesillere güvenli bir gelecek garanti edecek ortak bir çözüm bulmaktır” dedi.

Ne var ki, zirve başladıktan sonraki birkaç saat içinde büyük oyuncuların çoğu pozisyonlarını müzakere etmedeki isteksizliklerini belli etti.

AB, Kyoto’yu yeniden canlandırmak yolunda olumlu bir misyon üstlendi ve ikinci aşama için imza atacağını açıkladı. Ancak dünyanın en fazla kirliliğe yol açan iki ülkesi olan ABD ve Çin’in de yasal olarak bağlayıcı emisyon azaltımlarına 2015’ten önce mutabık olmasını şart koştu.

ABD, Çin’in de böyle bir anlaşmaya imza atmasının kendi katılımı için “temel gereklilik” olduğunu belirtirken yine de imza atmasının garanti olmadığını söyledi.

Bu arada Çin ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan G77, gelişmiş ülkelerin kendi aralarında başka bir anlaşmaya varmadan önce Kyoto Anlaşması’nın ikinci safhası için imza atmaları yolunda ısrarcı olacaklarını açıkladı.

Kanada halihazırda Kyoto Protokolü’nün süresinin uzatılmasını kabul etmeyeceğini açıklamıştı, dün de asıl anlaşmanın süresi dolmadan anlaşmadan çekilebileceği ihtimali ortaya çıktı. Ülkenin ulusal yayın kuruluşu, Kanada’nın önümüzdeki ay protokolden çekileceğini duyuracağını belirtti.

Zirvede tek bir ağızdan konuşan AB’nin içinde de Birleşik Krallık’ın Kanada’nın bataklıklardan petrol çıkarılması için hazırladığı tartışmalı plana destek verdiğini ortaya çıkaran raporun ardından çatlak sesler çıkmaya başladı. AB seragazı seviyelerinden ötürü bu plana karşı olduğunu net bir şekilde ifade etmişti.

Ayrıntılar için:

http://www.telegraph.co.uk/earth/environment/climatechange/8921491/Durban-Climate-Change-Conference-2011-opens-in-disarray.html

Birleşik Krallık 2020 yılına kadar “faal olacak” bir küresel iklim anlaşması istiyor

Britanya Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Chris Huhne, dünyadaki sıcaklık artışını 2 C°’de tutmaya yeterli olacak ve seragazı emisyonlarını azaltacak bağlayıcı bir iklim anlaşmasının 2020’ye kadar imzalanmasını istediklerini söyledi.

Önümüzdeki Pazartesi günü Güney Afrika’nın Durban kentinde dünyanın her yerinden delegeler bir araya gelip iki hafta boyunca emisyonları azaltma yolunda bağlayıcı olacak yeni bir BM anlaşması üzerinde çalışacak.

AB ülkeleri topyekûn olarak,  Durban’da bir “yol haritası” çizilmesini ya da 2015 veya öncesinde bütün ülkelerce imzalanacak küresel bir anlaşmaya varılması yolunda birliğe yetki verilmesini arzu ediyor.

Ayrıntılar için:

http://uk.reuters.com/article/2011/11/24/uk-britain-climate-idUKTRE7AN12B20111124

Çin kendi pilot karbon emisyon sistemini başlatacak

Çin’in üst düzey iktisadi planlayıcısı Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu’ndan bir yetkili Salı günü yaptığı açıklamada, yedi bölgede karbon emisyonu salınımını azaltmayı teşvik etmek gayesiyle pilot bir seragazı emisyon ticaret sisteminin başlayacağını doğruladı.

Adının açıklanmaması koşuluyla bilgi veren yetkili, bu eyaletler ve kentler arasında Pekin, Tientsin, Şanghay, Çongçing, Shenzhen, Hubei ve Guangdong’un bulunduğunu belirtti; ancak pilot sistem uygulaması ile ilgili daha fazla ayrıntıya girmekten kaçındı. Sistemin nasıl işleyeceği ve ne kadar süreyle faaliyet göstereceğine dair detaylar henüz bilinmiyor.

Çongçing belediyesinin resmi websitesinde (www.cq.gov.cn) yer alan bir bildiriye göre denenecek olan sistem, masrafları en aza indirgeyerek Çin’in emisyon azaltma hedeflerini gerçekleştirmesi yolunda önemli bir adım teşkil edecek.

Çin 2005 yılındaki seviyeye kıyasla,  karbondioksit emisyonlarını 2020 yılına kadar GDP birimi başına  %40-45 oranında azaltmayı taahhüt etmişti.

Salı günü yayınlanan bir beyaz kitaba göre hükümet 12. beş yıllık kalkınma planı (2011-2015) döneminde küresel iklim değişikliğine öncelik verecek.

Ayrıntılar için:

http://english.cri.cn/6909/2011/11/22/2021s668385.htm

Dünya neden daha çok kömür yakıyor?

Bu yılki BM iklim görüşmeleri Güney Afrika’da, Durban’da gerçekleştirilecek. Müzakerelere katılacak çok sayıdaki delege şimdiden işlerini bitirince safariye gitme, Kruger Milli Parkı’nı gezme ya da vahşi hayata yakından tanıklık edebilecekleri  öteki muhteşem parkları ziyaret etme fırsatı bulmayı dört gözle bekliyor. Benim farklı bir önerim var. Düşmanı ziyaret edin. Durban’ın Hint Okyanusu’na olan kıyısından 2 saat mesafede Richards Bay var. Dünyanın en büyük kömür ihraç terminali. Oraya gidin.

Durban’daki en son yenilenebilir enerji teknolojisiyle donatılmış konferans salonlarıyla baştan çıkan kişiler Richards Bay’e vardıklarında başlarından kaynar sular dökülecek. Çünkü burası enerji geleceğimizin asıl hikayesini, o korkunç hikayeyi anlatacak.

Kömür kralı krallığını genişletmeye devam ediyor. Dünyanın iklim değişikliğine olan yanıtı o kadar işlevsiz ki dünya enerjisinin her yıl daha da artan bir kısmı bu en kirli yakıttan üretiliyor.

Durban’daki bütün konuşmalar kömür alışkanlığının nasıl sonlandırılabileceğine yönelik olacak. Ama 2006’da Nairobi’de başlayıp Bali’ye, Poznan’a, Kopenhag’a ve sonra da Cancun’a şimdi de Durban’a kadar uzanan iklim görüşmelerinin gösterdiği gibi bu bağımlılığımız daha da güçleniyor.

Beş yıl önce görüşmeler başladığında dünyanın öncelikli enerjisinin %25’i kömürden karşılanıyordu. Şu anda ise bu rakam %29.6. 2009 ile 2010 yılları arasında da küresel kömür tüketimi yaklaşık %8 artış gösterdi.

Güney Afrika, Durban konferansına ev sahipliği yaptığı için yeşil övgülere layık görülecek. Yine de, adil olmak gerekirse, ekonomisinin karbon yoğunluğunu azaltmayı teklif etmişti kendileri. Ama gerçek şu ki küresel bir iklim anlaşmasına aracı olacak ülke bugün büyük oranda fakir olan, ama emisyonları zengin olan bir ülke. Kişi başına kıyaslama yapıldığında, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılası Birleşik Krallık’ın altıda biri olmasına rağmen CO2 emisyonları Birleşik Krallık’tan fazla. Fosil yakıt yakılmasından dolayı Afrika’nın CO2 emisyonlarının yaklaşık %40’ından sorumlu Güney Afrika.

Bunun sebebi ise kömür. Kömürden enerji elde etme, doğalgaz kullanarak enerji elde edilmesinden iki kat daha fazla CO2 salınmasına neden oluyor. Ayrıca Güney Afrika dünyanın kömüre en bağımlı ülkelerinden biri. Elektriğinin %93’ünü bu kara maddeden sağlıyor, Kömürden elektrik elde etme oranı öteki ülkelerde şöyle: Çin elektriğinin %80’ini, Hindistan %70’ini ve ABD %45’ini kömürden elde ediyor.

Ülke içinde kömüre olan bağlılığının yanı sıra Güney Afrika dünyanın geri kalanındaki karbon sorununun da devam etmesine neden oluyor. Güney Afrika dünyanın en büyük üçüncü santral kömürü ihracatçısı. Mpumalanga’daki geniş madenler, Richards Bay’e hareket eden aralıksız kömür trenlerini besliyor. Yakınlarda daha da genişletilen ihracat terminali yılda 91 milyon ton kömür ihraç edebiliyor. Bu miktar da 200 milyon tondan fazla CO2 üretmeye eşdeğer.

Dünya bir kömür koşuşturmacasının ortasında. Bu yüzden seragazı emisyonlarını azaltma konusunda sergilenen politik duruşlara rağmen enerji ile ilgili küresel CO2 emisyonlarındaki %5.8’lik artış enerji tüketimindeki küresel artışı ucu ucuna geçti. Kömür sayesinde dünyanın ekonomisi gittikçe daha fazla karbon yoğun hale geliyor.

Zengin ülkelerde uygulanacak daha sıkı karbon kontrollerinin enerji yoğun sanayileri daha gevşek standartların olduğu fakir ülkelere kaydırarak küresel emisyonları artırabileceğini iddia edenler en azından şimdilik haklı çıktılar. Pek çok Batı ekonomisi durgunlaşırken, çok sayıda gelişmekte olan ekonomi hızlı büyüme gösteriyor. Bunların mütemadiyen yoğun olarak kömüre bağlılıkları da küresel ekonominin bu en kirli yakıta olan bağlılığını artırıyor.

Çin dünyanın en büyük rüzgar türbini ve solar paneli üreticisi olabilir ama kömür tüketimi son sekiz yılda iki katına çıktı. 2010 yılında dünyanın genelinde yakılan bütün kömürün %48’i hayretler uyandıracak şekilde Çin’de yakıldı. Ülkenin yolları madenlerden santrallere taşınan kömür kamyonlarıyla dolup taşıyor.

Aynı şekilde Hindistan’ın kömür tüketimi son 12 yılda iki katına çıktı.10 yıl sonra şimdikinin üç katı sayıda kömürle çalışan enerji santrallerinin olması bekleniyor. Hindistan’ın da Çin gibi kendine ait devasa kömür rezervleri bulunuyor. Ancak ekonomisi o kadar hızlı gelişiyor ki madenciler madenleri yeteri kadar çabuk çıkaramıyor, bundan dolayı da ithalat artıyor. Güney Afrika’daki Richards Bay; Avustralya ve önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın en büyük kömür ihracatçısı olması beklenen Endonezya ile birlikte başlıca tedarikçilerden.

Bunların hiçbiri Batı’yı mazur göstermiyor elbette. ABD, Çin’den sonra dünyanın en çok kömür yakan ikinci ülkesi. Japonya dünyanın en büyük kömür ithalatçısı ve Almanya da en büyük linyit kömürü üreticisi. Acı gerçekse Almanya’nın Fukushima kazasının hemen ardından nükleer santrallerini kapatma planının kömüre olan yatırımları yeniden diriltmesi oldu. Point Carbon analistlerine göre bu geçiş Alman CO2 emisyonlarını önümüzdeki on yıl içinde yaklaşık yarım milyar ton artıracak.

Peki dünya bunu neden umursamıyor? Bunun bir nedeni çıkarlar. Uygunsuz gerçek kömürün elektrik üretimi, endüstriyel ısıtma ve enerji için en ucuz yakıt olma özelliğini koruması. Bir diğer neden de kömürün PR’ı.

Temiz kömür uzak bir hayal. Belki bir gün karbon yakalanması ve depolanması olarak bilinen teknoloji ile gerçekleşebilir. Bu yeni ve muazzam sanayinin büyük ölçekte kurulmasına en azından birkaç on yıl ve  Ar-Ge’ye harcanacak on milyarlarca dolar kadar mesafe var.

Üstelik Batı’daki ekonomik yavaşlama ile böylesi bir teknolojinin geliştirilmesi için kullanılması gerekli olan Ar& Ge yatırımları suyunu çekti. Eylül ayında Uluslararası Enerji Ajansı, dünya genelinde hükümetlerin karbon yakalama ve depolamaya (CCS) verdikleri desteğin kaybolduğunu açıkladı.  Ajansın başkan yardımcısı Richard Jones Pekin’deki bir üst düzey toplantıda “Mevcut politikalarla CCS teknolojisinin geliştirilmesi zor” dedi.  Barack Obama’nın yeşil görüşlü enerji bakanı Steve Chu da aynı toplantıda “Zaman kaybediyoruz, harekete geçmemiz çok önemli” diyerek uyarılarda bulunmuştu.

Kimse Durban’da bu yıl bir BM iklim anlaşmasının imzalanmasını beklemiyor. Beklentiler ne önümüzdeki yıl ne bir sonraki yıl değişiyor. Ama bu sırada kömürler yanmaya devam ediyor. Sanayi analistlerine göre önümüzdeki on yılda küresel üretim %35 artacak. Bu arada da bütün fosil yakıtlar arasında en ucuz, en çok bulunan ve en kirli olan kömür dünyanın enerji tedarik sistemini daha sıkı kavrayacak. Bunu da en çok Durban’ın hemen üzerindeki kıyıda yapacak.

Ayrıntılar için:

http://www.guardian.co.uk/environment/2011/oct/31/why-world-burning-coal?newsfeed=true

Avustralya parlamentosu ihtilaflı karbon vergisini onayladı

Avustralya Temsilciler Meclisi tartışmalara neden olan karbon vergisi yasasını 72’ye karşı 74 oyla kabul etti.

Yasa ülkede en çok karbon salınımı yapan 500 kuruma, saldıkları her bir ton karbondioksit için para ödeme zorunluluğu getirecek. Hükümetin iklim değişikliğine karşı mücadele stratejisinin merkezinde yer alan vergi, muhalefet tarafından da eleştiriliyor. Muhalefet verginin iş kayıplarına ve hayat pahalılığına yol açacağını savunuyor.

Avustralya dünyanın en büyük kömür ihracatçısı ve kişi başına en fazla seragazı salan ülkelerden biri.

Ayrıntılar için:

http://www.bbc.co.uk/news/world-asia-pacific-15269033