Blog Archives

Puma sürdürülebilirlik sıralamasında Apple’ı geride bırakarak ilk sıraya yerleşti

EIRIS araştırma şirketi tarafından yapılan bir araştırmada Puma’nın dünyanın en büyük sürdürülebilir şirketi olduğu ortaya çıktı. Haziran ayındaki Rio+20 Zirvesi öncesi 50 şirketi çevresel, sosyal ve yönetişimsel  ölçütlere göre değerlendiren EIRIS’in hazırladığı listede Apple, Google ve Walmart gibi şirketler sonlara yakın basamaklarda yer aldı.

EIRIS, İngiliz şirketlerinin dünyanın geri kalanındaki şirketlere kıyasla sürdürülebilirlik konusunda daha iyi bir performans gösterdiğini açıkladı. Araştırma kapsamında değerlendirilen İngiliz şirketlerinin yarısı en yüksek puan olan A puanını almaya hak kazanırken Avrupa’daki şirketlerin %12’si, ABD’deki şirketlerin %2’si, Asya’daki şirketlerinse sadece %1’i bu sonucu elde edebildi.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2171768/puma-leaves-apple-sprint-sustainability-rankings

BT hizmetleri için sürdürülebilirlik “olmazsa olmaz” haline geldi

Gün geçtikçe daha çok sayıda şirket ve kuruluşun sürdürülebilirliği yalnızca halka ilişkiler adına geliştirilmiş bir fikir olmaktan çok rekabet için gerekli gördüğüne bir işaret daha. BT hizmetleri şirketi Rackspace tarafından yapılan araştırmada katılımcıların dörtte üçünün kararsız kaldıklarında sürdürülebilirliğin, hizmet sağlayıcısını rakiplerine göre avantajlı konuma getirdiğine inandığı belirlendi.

Daha da ilginç olanı katılımcıların üçte birinden azı, maliyetin yeşil seçeneklerin önüne geçtiğini söyledi. Genel olarak ise ABD’li katılımcıların %72’si, uluslararası  katılımcıların %80’i “daha yeşil olan daha iyidir” şeklinde hissettiğini ifade etti.

Ayrıntılar için:

http://www.greenbiz.com/blog/2012/04/27/sustainability-becoming-must-have-it-services?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter&utm_campaign=Feed%3A+GreenerComputing+%28Computing+%26+IT+|+GreenBiz.com%29

“İyi” şirketler neden “kötü” kredilerle iş yapıyor?

AB karbon ticaret sistemi sera gazı emisyonlarını azaltmak için kurulmuş olmasına rağmen bu doğrultuda kullandığı mekanizmalardan biri emisyonların artmasına hizmet etmiş olabilir.

Söz konusu mekanizma yeterince müphem görülmüş olmalı ki AB de 2013 yılı Mayıs ayından itibaren bu uygulamayı ticaret sisteminden men etmeye karar verdi. Ancak dünyanın en büyük enerji ve kimyasal şirketlerinden bazıları sistemin bu tartışmalı mekanizmasına başvurmayı bir kenara bırakmak yerine emisyonlarını bu şekilde ofset etmeye devam ediyor, ya da yasaklama yürürlüğe girene kadar bu seçeneği de hazırda tutuyor.

Bu da açıkça gösteriyor ki iş AB’de sera gazlarını azaltmaya gelince çevreye karşı sorumluluk taşıyan bir şirket olmak masraftan kısmak kadar önem arz etmiyor. Tasarruf edilen miktarsa şirketlerin standartlarına göre komik. Dow Chemical, ConocoPhillips, Chevron, BP ve Statoil’in geçtiğimiz yıl toplamda elde ettiği kar 53 milyar dolar iken bu şirketlerin tartışmalı programa devamlı başvurmalarıyla ettikleri tasarruf 24 milyon dolar.

Tartışmalı programa gelince, AB’nin iklim değişikliği mevzuatı enerji santralleri, işleme tesisleri ve ABD’ye bağlı tali şirketlerin sera gazı sınırlamalarına uymasını şart koşuyor.

Şirketler emisyonlarını yeşil teknolojilere yatırım yaparak ya da herkesin karbon kredileri olarak bildiği CER’leri (karbon emisyonları azaltma sertifikaları) satın alarak ofset edebiliyor. AB ETS’nin yapısından dolayı emisyonlarını ofset etmek şirketlere salınımlarını azaltmaktan genellikle ucuz geliyor.

Bunun sonucunda da CER’lere muazzam bir talep oluyor. Kyoto Protokolü ile kurulan CER mekanizması için BM, gelişmekte olan ülkelerdeki iklim değişikliğinin etkilerini azaltma projelerini desteklemek amacıyla denetleyici görevini üstlenmiş durumda. Çoğunlukla Çin’de bulunan birkaç endüstriyel gaz üreticisi de fluoroform ya da HFC-23 olarak bilinen potansiyel bir sera gazını yakalamaya ve yok etmeye kendilerini adamış haldeler. Bu gaz yangın söndürücülerden tutun yarı iletken sanayisindeki plazmalı dağlama aygıtlarına kadar pek çok alette kullanılıyor.

İşte söz konusu HFC-23 kredileri kısa zamanda sektörün gözdesi haline geldi.  2009-2010 yıllarında Amerikalı şirketler 1 milyon HFC-23 kredisini CER başına ortalama 16 dolar’dan satın aldı. Bu şirketlerden Dow Chemical Co. HFC-23 kredilerinden en fazla satın alan şirket oldu ve bu kredileri Almanya, Hollanda, Belçika, İspanya ve Polonya’daki fabrikalarının emisyonlarını ofset etmekte kullandı. ConocoPhillips, Chevron ve Cabot Corp. da yine aynı şekilde bu şüpheli kredilerden önemli miktarda satın aldı. Bu şirketlerin AB’deki rakipleri Royal Dutch Shell, BP, Statoil, RWE, Enel-Endesa ve EDF de aynı kredileri kullanmaya başladı.  2009-2010 yıllarında bu 10 şirket sözünü ettiğimiz tartışmalı kredilerden toplamda 254 milyon dolar tasarruf etti. 2011 yılındaki tasarruf miktarını gösteren veriler ise henüz açıklanmadı.

İklim düşmanı CER’ları yasaklamaya karar veren AB’li düzenleyiciler ise sektör temsilcilerinin süreyi uzatmak için yaptıkları kulis çalışmalarının ardından 1 Mayıs 2013’e kadar söz konusu CER’lerin piyasada bulunmasına izin verdi. BM de verilecek CER’lerin sayısında azaltmaya gitti. Yine de yasak başlayana kadar 52 milyon tartışmalı CER’in satışı yapılabilecek.

52 milyon tartışmalı CER kredisinin tamamı satın alındığında AB’deki şirketler 24 milyon dolardan daha az tasarruf edecek. Ne diyelim, “yeşil” olmanın değeri bununla ölçülecekse şirketlerin yeşil olmaya çok da değer vermediği aşikâr.

Ayrıntılar için:

http://www.csmonitor.com/Business/2012/0423/Carbon-trading-Why-good-companies-embrace-bad-credits

Apple, Greenpeace’in kirli veri merkezi iddiasını çürüttü

Apple, Greenpeace tarafından dile getirilen ve şirketin veri merkezlerinde temiz olmayan enerji  kullanıldığı iddialarına dünyanın enerji verimliliği en yüksek veri merkezlerinin bazılarına sahip olduğunu açıklayarak cevap verdi.

Apple ayrıca önümüzdeki yıl ABD’de yalnızca yenilenebilir enerjiden güç alan yeni bir veri merkezi inşaatına başlayacağını belirtti.

Greenpeace dün Apple, Microsoft ve Amazon şirketlerini devasa veri merkezlerinde nükleer enerjiye ve kömüre aşırı bel bağlamakla suçlamıştı.

Greenpeace’in raporu ile ilgili olarak Microsoft ve Amazon şirketleri henüz bir yorum yapmadı.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2168529/apple-refutes-greenpeaces-dirty-datacentre-charge

ABD temiz enerji yarışında liderliği Çin’den aldı

Çarşamba günü Pew Charitable Trusts tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre ABD geçtiğimiz yıl yaptığı 48 milyar dolar yatırımla temiz enerji yarışında liderliği yeniden ele geçirdi. Çin 2009 yılından bu yana temiz enerjiye en fazla yatırım yapan ülkeydi.

Araştırmada ABD’deki özel yatırımlarda 2010 yılına kıyasla %42 artış görüldüğü belirlendi. Böylece Washington risk sermayesi ve ar-ge nakdinde dünya genelindeki liderliğini korudu.

Sıralamada ikinci sıraya düşen Çin ise geçtiğimiz yıl temiz enerji sektörüne 45.5 milyar dolar yatırım yaptı. 2010 yılına göre yatırımlarını %1 artıran Çin, rüzgâr enerjisi yatırımlarında ve solar ürünleri üretiminde küresel liderliğini korudu.

Uzmanlara göre ABD ile Çin arasındaki en önemli fark yatırımı çekme şekillerinden kaynaklanıyor. Çin, yatırımcılara güven veren somut yeşil enerji politikalarıyla ABD ise sunduğu vergi indirimleriyle yatırımcıları cezp ediyor.

G20 ülkelerindeki temiz enerji yatırımları üzerine hazırlanan Pew Raporu Almanya, İtalya, İngiltere ve Hindistan’ın da özel yatırımları çekmekte en başarılı ülkeler arasında olduğu sonucuna ulaştı.

Ayrıntılar için:

http://news.yahoo.com/us-grabs-lead-over-china-clean-energy-race-231942326.html

Katar Havayolları Amerikan temiz teknoloji şirketine yatırım yapacak

Qatar Airways (Katar Havayolları), alkolden temiz jet yakıtı elde eden Kaliforniya merkezli Byogy Renewables şirketine henüz açıklanmayan bir miktarda yatırım yapacak. Şirket karbon salınımını azaltarak emisyon hedeflerini yakalamayı hedefliyor.

Havayolu şirketleri yenilebilir bitki ve organik atıkların geleneksel kerosen bazlı jet yakıtı ile karıştırılmasıyla elde edilen yakıt karışımını kullanmak için halihazırda onay almışlardı. Alman Lufthansa ve Air France-KLM Group, uçaklarında bu karışımı kullanan şirketler arasında yer alıyor.

Alkolün jet yakıtlarda hammadde olarak kullanılması havayolu şirketlerinin IATA (Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği) tarafından belirlenen karbon hedeflerine ulaşmasına yardım edecek. Ayrıca IATA 2020 yılına kadar jet yakıtlarının %6’sının biyoyakıtlardan elde edilmesini talep ediyor.

Ayrıntılar için:

http://www.arabianbusiness.com/qatar-airways-invest-in-us-clean-tech-firm-453461.html

AB’nin okyanus enerjisi hayali henüz gerçekleşmeyecek

Hızlı büyümesine ve sektörün büyük yatırımcılarını çekmesine rağmen Avrupa’daki dalga ve gelgit enerjisi teknolojisi, AB’nin 2020 yılı beklentilerini karşılamayacak gibi görünüyor.

Siemens ve Vattenfall gibi şirketlerden yaklaşık birkaç milyon euro değerinde yatırımı garantileyen sektör, hava koşullarına bağlı olan öteki yenilenebilir enerji alternatiflerine kıyasla daha çok güven vaat ediyor.

Ne var ki şimdiye kadar çekilen yatırım ve sağlanan enerji üretme kapasitesi AB’nin 2020 yılı için öngördüğünün çok altında.  Carbon Trust’ın Deniz Teknolojisi Bölümü Yöneticisi Charlie Blair konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “2020 yılına kadar gigawatt seviyesinden bahsetmek iyimserlik. Henüz megawatt’lık enerji elde etme yolunda ilerliyoruz” dedi.

Dalga ve gelgit enerjisinin, güneş ve rüzgar enerjisi gibi daha yerleşik yenilenebilir enerji türlerinden sonra gündeme gelmesi talihsizlik olarak değerlendiriliyor. Bu sektörün yaşadığı bir başka şanssızlık ise ekonomik krizden etkilenen hükümetlerin yenilenebilir enerji de dahil olmak üzere genel olarak yaptıkları harcamaları kısması.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2012/03/26/us-renewables-ocean-idUSBRE82P0EC20120326?feedType=RSS&feedName=environmentNews&utm_source=feedburner&

Katar sürdürülebilir enerjide dünya lideri olabilir

Sürdürülebilir mühendislik konusunda önde gelen uzmanlardan Keith Clarke, Katar’ın dünyada kişi başına en fazla karbon ayakizinin düştüğü ülke olmasına rağmen sürdürülebilir teknolojide dünya lideri haline gelmesini sağlayacak kaynağa, liderliğe ve vizyona sahip olduğunu belirtti.

İngiltere’nin en büyük mühendislik danışmanlığı firması olan Atkins’in eski İcra Başkanı Clarke, Gulf Times’a yaptığı açıklamada ülkede enerjinin fiilen bedelsiz olduğu düşünüldüğünde Katar’daki karbon ayakizi oranının o kadar şaşırtıcı olmadığını söyledi. Clarke, hükümetin ve sanayi sektörünün “karbon ötesi”ndeki ekonominin nasıl olacağına odaklandığını ve bu nedenle sürdürülebilir teknolojiler ile onlara eşlik edecek “yapı ve değerler” geliştirdiğini ifade etti. Clarke’a göre Katar, geliştirdiği bu değer ve yapıları benzer zorluklarla karşı karşıya kalan ülkelere önümüzdeki yıllarda ihraç edebilecek hale gelecek.

Ayrıntılar için:

http://www.gulf-times.com/site/topics/article.asp?cu_no=2&item_no=495145&version=1&template_id=36&parent_id=16

Yeşil işlerde çalışacak daha fazla kadın aranıyor

Yapılan son araştırmalara göre giderek büyüyen sürdürülebilirlik sektöründe daha fazla kadın elemana ihtiyaç duyuluyor. İhtiyaç en çok da teknisyen ve bilimsel görevlerde çalışacak kadınlar konusunda hissediliyor. Ne var ki özellikle yeşil inşaat ve yeşil bilim alanlarında doğru nitelikleri taşıyan kadın çalışanları bulmak bazen zor olabiliyor.

Ayrıntılar için:

http://www.greenerideal.com/business/0320-more-women-are-needed-within-the-green-jobs-sphere/

Temiz enerjide lider Çin, ya Avustralya?

Avustralya Başbakanı Julia Gillard yenilenebilir enerjiye dayalı bir gelecek taahhütünü her fırsatta yinelese de ABARES’in yayınladığı enerji raporunda yenilenebilir enerjinin, ülkenin enerji karışımında söz sahibi olmak için ne kadar zorlu bir mücadele gösterdiği gözler önüne serildi. Avustralya Tarım ve Kaynak Ekonomisi ve Bilimleri Bürosu’nun hazırladığı rapor, son yıllarda gözlemlenen olumlu gelişmelere rağmen güneş ve rüzgar enerjisinin ülkedeki elektrik üretiminin yalnızca %2’sini karşıladığına dikkat çekti. Örnekse 2009-2010 yılındaki toplam elektrik üretiminin %75’i,  ülkede görece ucuz bir enerji kaynağı olan kömürden elde edilmişti.

Ne var ki Çin’de durum Avustralya’dakinden çok farklı bir seyir izliyor.  Çin, şu anda temiz teknoloji ürünleri ve hizmetleri alanında dünyanın en büyük piyasası. Kaliforniya merkezli yenilenebilir enerji danışmanlığı şirketi Dallas Kachan’ın da işaret ettiği gibi Çin’in bu konuma gelmesinde  yatırımcılara kendi ülkelerinde sahip olmadıkları imkanları vermesinin payı elbette büyük. Kachan raporuna göre Çin, inovasyon ve üretim alanlarında yabancı firmalara verdiği maddi desteğin yanı sıra hava kirliliğini azaltma, yeşil bina dizaynı, su verimliliği, atıkların azaltılması ve geri dönüşüm gibi alanlarda yatırımcılara cazibesi yüksek yeni pazarlar sunuyor. Bu nedenle de Çin’in küresel temiz enerji gücü haline gelmesine şaşırmamak gerek. Avustralya gibi ülkeler ise dünya genelinde hızla gelişen yenilenebilir enerji piyasalarını tespit etme ve bu piyasalarda var olma yarışında geride kalma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor.

Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda var. Geçtiğimiz günlerde kurulan ve üyeleri arasında 148 ülkenin ve AB’nin de bulunduğu Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı’nın merkezi Birleşik Arap Emirlikleri’nde olacak. Neden mi? Çünkü Birleşik Arap Emirlikleri dünyanın en büyük güneş enerjisi tesisi ve yeşil toplu taşıma sistemi de dahil olmak üzere çok ciddi temiz enerji atılımlarına ev sahipliği yaptı.

Bu arada Avustralyalılar da kendi kendilerine şu soruyu sorabilir: “Fosil yakıtlar yönünden bu kadar zengin bir ülke halihazırda temiz enerji geleceğini benimsemişse bizi bunu yapmaktan alıkoyan şey nedir?”

Ayrıntılar için:

http://www.canberratimes.com.au/entertainment/china-leads-the-way-with-cleantech-20120317-1vbm9.html?utm_source=twitterfeed&utm_medium=twitter