Posts Tagged ‘UK’

ACEEE: İngiltere enerji verimliliğinde birinci, ABD dokuzuncu sırada

Amerikan Enerji Verimli Ekonomi Konseyi (ACEEE) tarafından ilk defa hazırlanan Uluslararası Enerji Verimliliği Puan Çizelgesi’nde İngiltere birinci oldu. Dünyanın en büyük ekonomilerinin enerji verimliliğinin değerlendirildiği listede İngiltere’nin hemen ardından Almanya, İtalya ve Japonya geliyor. Çizelgede dokuzuncu sırada yer alan ABD’nin ise son yıllarda “ulusal düzeyde daha fazla verimlilik yolunda sınırlı ya da pek az gelişme” gösterdiğine vurgu yapıldı.

Dünyanın en büyük 12 ekonomisinin değerlendirildiği sıralamada Avustralya, Brezilya, Kanada, Çin, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, İngiltere, ABD ve AB bulunuyor. Bu 12 ekonomi küresel GSYİH’nin %78’ine ve küresel enerji tüketiminin %63’üne ev sahipliği yapıyor. Karbondioksite eşdeğer küresel emisyonların %62’si de yine bu ülkelerde salınıyor.
ACEEE’nin enerji verimliliği çizelgesinde ülkeler şu şekilde sıralanıyor: 1- İngiltere; 2- Almanya; 3- İtalya; 4- Japonya; 5- Fransa; 6- AB, Avustralya, Çin; 9- ABD; 10- Brezilya; 11- Kanada; 12- Rusya.
Ayrıntılar için:
http://www.aceee.org/press/2012/07/aceee-united-kingdom-tops-energy-eff

Seyahat sayısını azaltan şirketler 2.4 milyon sterlin tasarruf etti

İngiltere’nin önde gelen beş şirketi, WWF’nin iş uçuşlarını azaltma programı sayesinde iki yıl boyunca ortalama 2.4 milyon sterlin tasarruf etti. WWF’nin isimlerini açıklamadığı bu şirketler, iş seyahati yoğunluklarını %40 oranında azaltarak karbon emisyonlarını da 3,600 ton aşağı çekmeyi başardılar.

WWF’nin “One in Five Challenge” isimli bu programı şirketlerin önüne beş yıl içinde iş seyahatlerini  %20 oranında azaltma hedefini koyuyor. Kampanya grubunun toplamda 12 üyesi bulunuyor, üyeler  arasında Lloyds TSB, Sky ile Marks and Spencer gibi markalar yer alıyor.

WWF’nin yayınladığı en güncel verilere göre programa katılan ve toplamda 300,000’den fazla çalışanı temsil eden şirketler, şimdiye kadar 74,000 iş seyahatini gerçekleştirmeyerek toplamda 21 milyon sterlin tasarruf etti ve emisyonlarını 26,000 tondan fazla azalttı.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2184780/companies-save-gbp24m-wwf-grounds-corporate-flights

Yeşil spor salonlarıyla insan enerjisinden faydalanılacak

Spor salonlarında spor yapmaktan nefret edenlerin göbek eritmek için çevresel bir nedeni de var artık: Elektrik üretmek.

The Great Outdoor Gym Company tarafından İngiltere’nin Hull şehrinde kurulan açıkhava spor salonu insan enerjisini kullanılabilir enerjiye dönüştürüyor.

Eliptik bisikletler ve egzersiz bisikletlerini kullanan spor salonu ziyaretçilerinden elde edilen enerji ile spor salonundaki LED aydınlatması sağlanıyor. Şirketin Yaratıcı Direktörü Georgie Delaney BusinessGreen’e yaptığı açıklamada önümüzdeki beş yıl içinde bu spor salonlarından her yıl 100 tane açmayı planladıklarını belirtti. Her bir spor salonundan hemen hemen 5,000 kişinin yararlandığı düşünüldüğünde Delaney’e göre yaklaşık 2,5 milyon kişi bir yandan sağlıklı bir görünüme kavuşurken bir yandan da yenilenebilir enerji üretebilecek.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2171948/green-gyms-tap-power-people

Güney Kore ile İngiltere nükleer ve yenilenebilir enerjide işbirliği yapacak

Güney Kore hükümetinden alınan bilgiye göre Güney Kore ile İngiltere nükleer enerji, rüzgâr enerjisi ve yenilenebilir enerjinin farklı türleri ile ilgili teknoloji değişimi ve uzmanlık geliştirme konularında işbirliği yapacak.

Güney Kore Bilgi Ekonomisi Bakanlığı’nın yazılı olarak yaptığı açıklamada 27 Nisan’da iki ülkenin ilgili bakanlıkları arasında nükleer ve yenilenebilir enerji teknolojileri üzerine bir anlaşma imzalanacağı belirtildi. Kore Rüzgâr Enerjisi Sektör Birliği (The Korea Wind Energy Industry Association) de rüzgâr enerjisi ile ilgili olarak İngiltere Yenilenebilir Enerji Birliği ile benzer bir anlaşmaya imza atacak.

Ayrıntılar için:

http://www.bloomberg.com/news/2012-04-25/south-korea-u-k-to-collaborate-on-nuclear-renewable-energy.html

İngiltere’de CO2 emisyonları azaldı

İngiltere Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Edward Davey, yapılan ilk tahminlere göre İngiltere’de salınan sera gazı emisyonlarında azalma görüldüğünü belirterek bu durumu ülkenin iklim değişikliği savaşında liderlik ettiğinin göstergesi şeklinde yorumladı.

Ülkede 2010 yılında salınan toplam sera gazı emisyonlarının %80’den fazlasını CO2 oluşturmaktaydı. 2011 yılındaki CO2 emisyonları bir önceki yıla göre %8 azaldı.

Ayrıntılar için:

http://www.upi.com/Business_News/Energy-Resources/2012/03/30/CO2-emissions-decline-in-UK/UPI-65831333106050/

Birleşik Krallık, Avrupa’nın yenilenebilir hedeflerini yakalayamayacak

Birleşik Krallık, West Country’deki yeşil destekçilerin canı gönülden harcadığı çabalara rağmen, Avrupa’nın yenilenebilir enerji hedeflerini tutturamama yolunda muazzam bir şekilde ilerliyor. Avrupa Komisyonu’nun EurObserv’ER projesi kapsamında yayınladığı istatistiki verilere göre Birleşik Krallık yenilenebilir enerji liginde öteki 26 üye ülkenin gerisinde kalmış durumda.

Raporda, ülkenin enerji ihtiyacının 2020 yılına %15’ini yenilenebilir enerji ile karşılamasını öngören ve yasal olarak bağlayıcılığı bulunan hedefine ulaşması için üye ülkeler arasında en fazla mesafeyi kat etmesi gereken ülke olduğu belirtildi.

Ayrıntılar için:

http://www.thisiscornwall.co.uk/UK-set-miss-Euro-renewable-targets/story-14334366-detail/story.html

Durban İklim Değişikliği Konferansı karman çorman bir şekilde başladı

17. Taraflar Konferansı zirvesi, gelişmiş ülkelerin saldıkları karbondioksit emisyonlarına yasal sınırlar getiren ve önümüzdeki yılın sonunda geçerliliği sona eren Kyoto Protokolü’nün ikinci aşaması için anlaşmaya varmaları yolunda son şansları.

Zirvenin açılış oturumunda konuşan UNFCCC sekreteri Christiana Figueres bütün tarafları esnek olmaya çağırdı. 194 ülkenin katılacağı ve 12 gün sürecek görüşmelere başkanlık yapacak Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Maite Nkoana-Mashabane de çoğunluğu Afrika’da yer alan dünyanın en fakir ülkelerinin en fazla da onları etkileyen küresel ısınmanın yıkıcı etkilerinden korunmaları için acil eyleme muhtaç olduklarını söyledi. Maite Nkoana-Mashabane, “Durban’da  tek bir amaç için bulunuyoruz, o da gelecek nesillere güvenli bir gelecek garanti edecek ortak bir çözüm bulmaktır” dedi.

Ne var ki, zirve başladıktan sonraki birkaç saat içinde büyük oyuncuların çoğu pozisyonlarını müzakere etmedeki isteksizliklerini belli etti.

AB, Kyoto’yu yeniden canlandırmak yolunda olumlu bir misyon üstlendi ve ikinci aşama için imza atacağını açıkladı. Ancak dünyanın en fazla kirliliğe yol açan iki ülkesi olan ABD ve Çin’in de yasal olarak bağlayıcı emisyon azaltımlarına 2015’ten önce mutabık olmasını şart koştu.

ABD, Çin’in de böyle bir anlaşmaya imza atmasının kendi katılımı için “temel gereklilik” olduğunu belirtirken yine de imza atmasının garanti olmadığını söyledi.

Bu arada Çin ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan G77, gelişmiş ülkelerin kendi aralarında başka bir anlaşmaya varmadan önce Kyoto Anlaşması’nın ikinci safhası için imza atmaları yolunda ısrarcı olacaklarını açıkladı.

Kanada halihazırda Kyoto Protokolü’nün süresinin uzatılmasını kabul etmeyeceğini açıklamıştı, dün de asıl anlaşmanın süresi dolmadan anlaşmadan çekilebileceği ihtimali ortaya çıktı. Ülkenin ulusal yayın kuruluşu, Kanada’nın önümüzdeki ay protokolden çekileceğini duyuracağını belirtti.

Zirvede tek bir ağızdan konuşan AB’nin içinde de Birleşik Krallık’ın Kanada’nın bataklıklardan petrol çıkarılması için hazırladığı tartışmalı plana destek verdiğini ortaya çıkaran raporun ardından çatlak sesler çıkmaya başladı. AB seragazı seviyelerinden ötürü bu plana karşı olduğunu net bir şekilde ifade etmişti.

Ayrıntılar için:

http://www.telegraph.co.uk/earth/environment/climatechange/8921491/Durban-Climate-Change-Conference-2011-opens-in-disarray.html

Birleşik Krallık 2020 yılına kadar “faal olacak” bir küresel iklim anlaşması istiyor

Britanya Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Chris Huhne, dünyadaki sıcaklık artışını 2 C°’de tutmaya yeterli olacak ve seragazı emisyonlarını azaltacak bağlayıcı bir iklim anlaşmasının 2020’ye kadar imzalanmasını istediklerini söyledi.

Önümüzdeki Pazartesi günü Güney Afrika’nın Durban kentinde dünyanın her yerinden delegeler bir araya gelip iki hafta boyunca emisyonları azaltma yolunda bağlayıcı olacak yeni bir BM anlaşması üzerinde çalışacak.

AB ülkeleri topyekûn olarak,  Durban’da bir “yol haritası” çizilmesini ya da 2015 veya öncesinde bütün ülkelerce imzalanacak küresel bir anlaşmaya varılması yolunda birliğe yetki verilmesini arzu ediyor.

Ayrıntılar için:

http://uk.reuters.com/article/2011/11/24/uk-britain-climate-idUKTRE7AN12B20111124

Dünya neden daha çok kömür yakıyor?

Bu yılki BM iklim görüşmeleri Güney Afrika’da, Durban’da gerçekleştirilecek. Müzakerelere katılacak çok sayıdaki delege şimdiden işlerini bitirince safariye gitme, Kruger Milli Parkı’nı gezme ya da vahşi hayata yakından tanıklık edebilecekleri  öteki muhteşem parkları ziyaret etme fırsatı bulmayı dört gözle bekliyor. Benim farklı bir önerim var. Düşmanı ziyaret edin. Durban’ın Hint Okyanusu’na olan kıyısından 2 saat mesafede Richards Bay var. Dünyanın en büyük kömür ihraç terminali. Oraya gidin.

Durban’daki en son yenilenebilir enerji teknolojisiyle donatılmış konferans salonlarıyla baştan çıkan kişiler Richards Bay’e vardıklarında başlarından kaynar sular dökülecek. Çünkü burası enerji geleceğimizin asıl hikayesini, o korkunç hikayeyi anlatacak.

Kömür kralı krallığını genişletmeye devam ediyor. Dünyanın iklim değişikliğine olan yanıtı o kadar işlevsiz ki dünya enerjisinin her yıl daha da artan bir kısmı bu en kirli yakıttan üretiliyor.

Durban’daki bütün konuşmalar kömür alışkanlığının nasıl sonlandırılabileceğine yönelik olacak. Ama 2006’da Nairobi’de başlayıp Bali’ye, Poznan’a, Kopenhag’a ve sonra da Cancun’a şimdi de Durban’a kadar uzanan iklim görüşmelerinin gösterdiği gibi bu bağımlılığımız daha da güçleniyor.

Beş yıl önce görüşmeler başladığında dünyanın öncelikli enerjisinin %25’i kömürden karşılanıyordu. Şu anda ise bu rakam %29.6. 2009 ile 2010 yılları arasında da küresel kömür tüketimi yaklaşık %8 artış gösterdi.

Güney Afrika, Durban konferansına ev sahipliği yaptığı için yeşil övgülere layık görülecek. Yine de, adil olmak gerekirse, ekonomisinin karbon yoğunluğunu azaltmayı teklif etmişti kendileri. Ama gerçek şu ki küresel bir iklim anlaşmasına aracı olacak ülke bugün büyük oranda fakir olan, ama emisyonları zengin olan bir ülke. Kişi başına kıyaslama yapıldığında, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılası Birleşik Krallık’ın altıda biri olmasına rağmen CO2 emisyonları Birleşik Krallık’tan fazla. Fosil yakıt yakılmasından dolayı Afrika’nın CO2 emisyonlarının yaklaşık %40’ından sorumlu Güney Afrika.

Bunun sebebi ise kömür. Kömürden enerji elde etme, doğalgaz kullanarak enerji elde edilmesinden iki kat daha fazla CO2 salınmasına neden oluyor. Ayrıca Güney Afrika dünyanın kömüre en bağımlı ülkelerinden biri. Elektriğinin %93’ünü bu kara maddeden sağlıyor, Kömürden elektrik elde etme oranı öteki ülkelerde şöyle: Çin elektriğinin %80’ini, Hindistan %70’ini ve ABD %45’ini kömürden elde ediyor.

Ülke içinde kömüre olan bağlılığının yanı sıra Güney Afrika dünyanın geri kalanındaki karbon sorununun da devam etmesine neden oluyor. Güney Afrika dünyanın en büyük üçüncü santral kömürü ihracatçısı. Mpumalanga’daki geniş madenler, Richards Bay’e hareket eden aralıksız kömür trenlerini besliyor. Yakınlarda daha da genişletilen ihracat terminali yılda 91 milyon ton kömür ihraç edebiliyor. Bu miktar da 200 milyon tondan fazla CO2 üretmeye eşdeğer.

Dünya bir kömür koşuşturmacasının ortasında. Bu yüzden seragazı emisyonlarını azaltma konusunda sergilenen politik duruşlara rağmen enerji ile ilgili küresel CO2 emisyonlarındaki %5.8’lik artış enerji tüketimindeki küresel artışı ucu ucuna geçti. Kömür sayesinde dünyanın ekonomisi gittikçe daha fazla karbon yoğun hale geliyor.

Zengin ülkelerde uygulanacak daha sıkı karbon kontrollerinin enerji yoğun sanayileri daha gevşek standartların olduğu fakir ülkelere kaydırarak küresel emisyonları artırabileceğini iddia edenler en azından şimdilik haklı çıktılar. Pek çok Batı ekonomisi durgunlaşırken, çok sayıda gelişmekte olan ekonomi hızlı büyüme gösteriyor. Bunların mütemadiyen yoğun olarak kömüre bağlılıkları da küresel ekonominin bu en kirli yakıta olan bağlılığını artırıyor.

Çin dünyanın en büyük rüzgar türbini ve solar paneli üreticisi olabilir ama kömür tüketimi son sekiz yılda iki katına çıktı. 2010 yılında dünyanın genelinde yakılan bütün kömürün %48’i hayretler uyandıracak şekilde Çin’de yakıldı. Ülkenin yolları madenlerden santrallere taşınan kömür kamyonlarıyla dolup taşıyor.

Aynı şekilde Hindistan’ın kömür tüketimi son 12 yılda iki katına çıktı.10 yıl sonra şimdikinin üç katı sayıda kömürle çalışan enerji santrallerinin olması bekleniyor. Hindistan’ın da Çin gibi kendine ait devasa kömür rezervleri bulunuyor. Ancak ekonomisi o kadar hızlı gelişiyor ki madenciler madenleri yeteri kadar çabuk çıkaramıyor, bundan dolayı da ithalat artıyor. Güney Afrika’daki Richards Bay; Avustralya ve önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın en büyük kömür ihracatçısı olması beklenen Endonezya ile birlikte başlıca tedarikçilerden.

Bunların hiçbiri Batı’yı mazur göstermiyor elbette. ABD, Çin’den sonra dünyanın en çok kömür yakan ikinci ülkesi. Japonya dünyanın en büyük kömür ithalatçısı ve Almanya da en büyük linyit kömürü üreticisi. Acı gerçekse Almanya’nın Fukushima kazasının hemen ardından nükleer santrallerini kapatma planının kömüre olan yatırımları yeniden diriltmesi oldu. Point Carbon analistlerine göre bu geçiş Alman CO2 emisyonlarını önümüzdeki on yıl içinde yaklaşık yarım milyar ton artıracak.

Peki dünya bunu neden umursamıyor? Bunun bir nedeni çıkarlar. Uygunsuz gerçek kömürün elektrik üretimi, endüstriyel ısıtma ve enerji için en ucuz yakıt olma özelliğini koruması. Bir diğer neden de kömürün PR’ı.

Temiz kömür uzak bir hayal. Belki bir gün karbon yakalanması ve depolanması olarak bilinen teknoloji ile gerçekleşebilir. Bu yeni ve muazzam sanayinin büyük ölçekte kurulmasına en azından birkaç on yıl ve  Ar-Ge’ye harcanacak on milyarlarca dolar kadar mesafe var.

Üstelik Batı’daki ekonomik yavaşlama ile böylesi bir teknolojinin geliştirilmesi için kullanılması gerekli olan Ar& Ge yatırımları suyunu çekti. Eylül ayında Uluslararası Enerji Ajansı, dünya genelinde hükümetlerin karbon yakalama ve depolamaya (CCS) verdikleri desteğin kaybolduğunu açıkladı.  Ajansın başkan yardımcısı Richard Jones Pekin’deki bir üst düzey toplantıda “Mevcut politikalarla CCS teknolojisinin geliştirilmesi zor” dedi.  Barack Obama’nın yeşil görüşlü enerji bakanı Steve Chu da aynı toplantıda “Zaman kaybediyoruz, harekete geçmemiz çok önemli” diyerek uyarılarda bulunmuştu.

Kimse Durban’da bu yıl bir BM iklim anlaşmasının imzalanmasını beklemiyor. Beklentiler ne önümüzdeki yıl ne bir sonraki yıl değişiyor. Ama bu sırada kömürler yanmaya devam ediyor. Sanayi analistlerine göre önümüzdeki on yılda küresel üretim %35 artacak. Bu arada da bütün fosil yakıtlar arasında en ucuz, en çok bulunan ve en kirli olan kömür dünyanın enerji tedarik sistemini daha sıkı kavrayacak. Bunu da en çok Durban’ın hemen üzerindeki kıyıda yapacak.

Ayrıntılar için:

http://www.guardian.co.uk/environment/2011/oct/31/why-world-burning-coal?newsfeed=true

Yenilenebilir enerji Birleşik Krallık’ta rekor kırdı

Perşembe günü Enerji ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın açıkladığı verilere göre bu yılın ikinci çeyreğinde yenilenebilir enerji Birleşik Krallık’ın elektrik ihtiyacının %9.6’sını karşılayarak rekor seviyeye ulaştı. Yeşil enerji, ülkenin elektrik şebekesine geçen yılın aynı dönemine göre %50 daha fazla katkı sağladı. Böylece bu yıl  toplamda 7.86TWh (terawatt saat) enerji yeşil enerji kaynaklarından sağlanmış oldu.

Yeşil enerjideki bu artış en başta rüzgar enerjisine bağlı gelişti. Rüzgar enerjisi geçtiğimiz yıla göre %120 üretim gerçekleştirdi. Hidroelektrik enerji üretimi ise  geçen yıla göre %75 arttı.

Nükleer enerji üretiminde de büyük artış yaşandı. Üretim %38 artışla Birleşik Krallık’ın bütün enerji arzının %21’ine ulaşarak 2006’dan bu yana en yüksek seviyesine geldi. Nükleer enerjinin bu performansı onu enerji üretiminin %22’sini sağlayan kömürle başa baş hale getirdi.

Doğal gaz ise halen ülkenin elektrik enerjisinin %44’ünü sağlıyor, ancak geçtiğimiz yıl bu oran %53’tü.

Düşük karbonlu enerji üretimindeki bu artış kısmen hava şartlarına bağlı olarak meydana geldi. Örnekse 2010 yılının ikinci çeyreğinde rüzgar enerjisi üretimi nispeten daha düşüktü. Ilık bahar ayları da genel enerji kullanımının düşmesini sağladı.

Ne var ki yenilenebilir enerji savunucuları, sektörün güçlü performansını yeni offshore rüzgar çiftliklerinin ve biyoyakıt tesislerinin açılmasının belirlediğine ve bu durumun kapasitede istikrarlı bir artışı  ispatladığına dikkat çektiler.

Ayrıntılar için:

http://www.guardian.co.uk/environment/2011/sep/29/renewable-energy-record-high?newsfeed=true