Posts Tagged ‘UN’

“İyi” şirketler neden “kötü” kredilerle iş yapıyor?

AB karbon ticaret sistemi sera gazı emisyonlarını azaltmak için kurulmuş olmasına rağmen bu doğrultuda kullandığı mekanizmalardan biri emisyonların artmasına hizmet etmiş olabilir.

Söz konusu mekanizma yeterince müphem görülmüş olmalı ki AB de 2013 yılı Mayıs ayından itibaren bu uygulamayı ticaret sisteminden men etmeye karar verdi. Ancak dünyanın en büyük enerji ve kimyasal şirketlerinden bazıları sistemin bu tartışmalı mekanizmasına başvurmayı bir kenara bırakmak yerine emisyonlarını bu şekilde ofset etmeye devam ediyor, ya da yasaklama yürürlüğe girene kadar bu seçeneği de hazırda tutuyor.

Bu da açıkça gösteriyor ki iş AB’de sera gazlarını azaltmaya gelince çevreye karşı sorumluluk taşıyan bir şirket olmak masraftan kısmak kadar önem arz etmiyor. Tasarruf edilen miktarsa şirketlerin standartlarına göre komik. Dow Chemical, ConocoPhillips, Chevron, BP ve Statoil’in geçtiğimiz yıl toplamda elde ettiği kar 53 milyar dolar iken bu şirketlerin tartışmalı programa devamlı başvurmalarıyla ettikleri tasarruf 24 milyon dolar.

Tartışmalı programa gelince, AB’nin iklim değişikliği mevzuatı enerji santralleri, işleme tesisleri ve ABD’ye bağlı tali şirketlerin sera gazı sınırlamalarına uymasını şart koşuyor.

Şirketler emisyonlarını yeşil teknolojilere yatırım yaparak ya da herkesin karbon kredileri olarak bildiği CER’leri (karbon emisyonları azaltma sertifikaları) satın alarak ofset edebiliyor. AB ETS’nin yapısından dolayı emisyonlarını ofset etmek şirketlere salınımlarını azaltmaktan genellikle ucuz geliyor.

Bunun sonucunda da CER’lere muazzam bir talep oluyor. Kyoto Protokolü ile kurulan CER mekanizması için BM, gelişmekte olan ülkelerdeki iklim değişikliğinin etkilerini azaltma projelerini desteklemek amacıyla denetleyici görevini üstlenmiş durumda. Çoğunlukla Çin’de bulunan birkaç endüstriyel gaz üreticisi de fluoroform ya da HFC-23 olarak bilinen potansiyel bir sera gazını yakalamaya ve yok etmeye kendilerini adamış haldeler. Bu gaz yangın söndürücülerden tutun yarı iletken sanayisindeki plazmalı dağlama aygıtlarına kadar pek çok alette kullanılıyor.

İşte söz konusu HFC-23 kredileri kısa zamanda sektörün gözdesi haline geldi.  2009-2010 yıllarında Amerikalı şirketler 1 milyon HFC-23 kredisini CER başına ortalama 16 dolar’dan satın aldı. Bu şirketlerden Dow Chemical Co. HFC-23 kredilerinden en fazla satın alan şirket oldu ve bu kredileri Almanya, Hollanda, Belçika, İspanya ve Polonya’daki fabrikalarının emisyonlarını ofset etmekte kullandı. ConocoPhillips, Chevron ve Cabot Corp. da yine aynı şekilde bu şüpheli kredilerden önemli miktarda satın aldı. Bu şirketlerin AB’deki rakipleri Royal Dutch Shell, BP, Statoil, RWE, Enel-Endesa ve EDF de aynı kredileri kullanmaya başladı.  2009-2010 yıllarında bu 10 şirket sözünü ettiğimiz tartışmalı kredilerden toplamda 254 milyon dolar tasarruf etti. 2011 yılındaki tasarruf miktarını gösteren veriler ise henüz açıklanmadı.

İklim düşmanı CER’ları yasaklamaya karar veren AB’li düzenleyiciler ise sektör temsilcilerinin süreyi uzatmak için yaptıkları kulis çalışmalarının ardından 1 Mayıs 2013’e kadar söz konusu CER’lerin piyasada bulunmasına izin verdi. BM de verilecek CER’lerin sayısında azaltmaya gitti. Yine de yasak başlayana kadar 52 milyon tartışmalı CER’in satışı yapılabilecek.

52 milyon tartışmalı CER kredisinin tamamı satın alındığında AB’deki şirketler 24 milyon dolardan daha az tasarruf edecek. Ne diyelim, “yeşil” olmanın değeri bununla ölçülecekse şirketlerin yeşil olmaya çok da değer vermediği aşikâr.

Ayrıntılar için:

http://www.csmonitor.com/Business/2012/0423/Carbon-trading-Why-good-companies-embrace-bad-credits

2011 yılında küresel karbon piyasalarının değeri 96 milyar Euro oldu

Thomson Reuters Point Carbon analistlerinin Salı günü sonuçları açıklanan değerlendirmesine göre, dünya genelindeki karbon piyasaları geçtiğimiz yıl, bir önceki yıla göre %4 oranında değer kazanarak toplamda 96 milyar Euro değerine ulaştı. Point Carbon analistlerine göre:

  • Dünyanın en büyük karbon piyasası olan AB Emisyon Ticaret Sistemi %6’lık bir artışla 76 milyar Euro değerine erişti.
  • BM’nin sertifikalandırılmış emisyon azaltımları (CERs) piyasası  bir önceki yıla göre %2 değer kaybederek, 2011 yılında 17.8 milyar Euro değerine geriledi.
  • Kyoto Protokolü’nün gelişmiş ülkelerdeki emisyon azaltım projeleri için karbon kredisi veren Ortak Uygulama (Joint Imlementation) piyasası %40’lık bir değer artışıyla 716 milyon Euro değerine ulaştı.
  • Kuzey Amerika karbon piyasasının değeri 2011 yılında azalarak 221 milyon Euro oldu.
  • 2010 yılında 91 milyon Euro olan Yeni Zelanda karbon piyasasının değeri ise 2011 yılında 106 milyon Euro’ya çıktı.

Ayrıntılar için:

http://www.chicagotribune.com/business/sns-rt-us-carbon-value-pointcarbontre8091n7-20120110,0,3032906.story

Birleşik Krallık 2020 yılına kadar “faal olacak” bir küresel iklim anlaşması istiyor

Britanya Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Chris Huhne, dünyadaki sıcaklık artışını 2 C°’de tutmaya yeterli olacak ve seragazı emisyonlarını azaltacak bağlayıcı bir iklim anlaşmasının 2020’ye kadar imzalanmasını istediklerini söyledi.

Önümüzdeki Pazartesi günü Güney Afrika’nın Durban kentinde dünyanın her yerinden delegeler bir araya gelip iki hafta boyunca emisyonları azaltma yolunda bağlayıcı olacak yeni bir BM anlaşması üzerinde çalışacak.

AB ülkeleri topyekûn olarak,  Durban’da bir “yol haritası” çizilmesini ya da 2015 veya öncesinde bütün ülkelerce imzalanacak küresel bir anlaşmaya varılması yolunda birliğe yetki verilmesini arzu ediyor.

Ayrıntılar için:

http://uk.reuters.com/article/2011/11/24/uk-britain-climate-idUKTRE7AN12B20111124

Bangkok görüşmelerinden ne çıktı?

BM’nin  iklim değişikliği müzakereleri bir kere daha çıkmaza girdi. Bangkok’ta bir hafta boyunca devam eden görüşmeler sırasında kayda değer bir ilerleme kaydedilemezken, ABD, BM’nin yürüttüğü bu sürecin dışında kalabileceğini açık bir şekilde belirtti.

Gelişmekte olan ülkeler Durban müzakerelerinin önümüzdeki sene sona erecek Kyoto Protokolü’nün süresini uzatmaya odaklanması gerektiğinde ısrarcı olurken, gelişmiş ülkelerse ABD, Japonya ve Rusya’nın hiçbir koşulda Kyoto Protokolü’nü imzalamayacaklarının sinyalini vermelerinin ardından Durban zirvesinde Cancun’da anlaşmaya varılan konular üzerinde yoğunlaşılmasını talep ettiler.

Yine de Bangkok’ta, bu yıl sonunda Durban’da yapılacak müzakerelerin gündemi üzerinde anlaşmaya varıldı. Ancak diplomatlar uzun süren görüşmelerin gelişmekte olan ve gelişmiş ülkeler arasındaki ilişkileri bir kere daha gerdiği yönünde  hemfikir.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2042143/bangkok-talks-stall-dismisses-talk-international-treaty

Cancun’dan “yeşil” bir Marshall Planı çıksın

BM Gıda Hakkı raportörü Olivier De Schuetter Cancun Zirvesi’ni, küresel ısınmanın açlık ve fakirlik üzerindeki etkisine tarım için “Yeşil Marshall Planı”  hazırlayarak karşılık vermeye çağırdı.

Ayrıntılar için:

http://uk.news.yahoo.com/18/20101129/tsc-un-food-expert-urges-green-marshall-f86fa4c.html

Japonya karbon kanunu erteledi, fosil yakıt vergisi gündemde

Japonya, siyasilerinin ekonomiye yoğunlaştığı şu günlerde taahhüt ettiği oranda seragazı azaltmayı bu ay içinde Meksika’da düzenlenecek iklim zirvesinden önce yasalaştıracak gibi görünmüyor. Önümüzdeki yıl yasalaşması beklenen tasarının fosil yakıt kullanan kişilere getirilecek vergi gibi birtakım yeni düzenlemeler içermesi tahmin ediliyor.

1990’daki seragazı oranını 2020’ye kadar %25 azaltacağını taahhüt eden ülkenin sanayicilerine göre ise 2020 hedefinin  karbon ofsetleri olmadan tutturulması zor. Bu önerileri dikkate alan iktidardaki Demokratik Parti’den bir proje ekibi fosil yakıt kullananlara ek bir vergi getirecek teklifi meclise sundu.

Fosil yakıt kullanımından kaynaklanan CO2 emisyonlarına getirilecek bu vergi, kaynakların temiz enerji sektörünü aktarılmasını hedefliyor. Bu yakıtları kullananların ödeyeceği vergilerle bir yılda 250 milyar yen (3 milyar dolar) toplanması bekleniyor.

Öte yandan CO2 emisyonlarının vergiye bağlanması, hükümetin güvenilirliğini de test edecek. Haziranda arttığı görülen mali borçlara rağmen, temiz enerji sektörünü büyümenin yeni lokomotifi haline getireceğini belirten hükümet yetkililerinin önümüzdeki günlerde neler yapacağı merakla bekleniyor.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/idUSTRE6AI1CL20101119?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+reuters%2FUSgreenbusinessNews+%28News+%2F+US+%2F+Green+Business%29

Dünya tarımına 200 milyon dolar iklim yardımı

Geçtiğimiz Çarşamba günü tarım araştırma gruplarının yaptığı açıklamaya göre dünyanın her yerindeki kalkınma ajansları tarım sektörünü iklim değişikliğine hazırlamak ve salınan seragazı oranını azaltmak amacıyla düzenlenen on yıllık program için 200 milyon dolar harcayacaklar.

Bu fon önümüzdeki günlerde daha da artması beklenen sel ve kuraklık ihtimaline karşı, hızla çoğalan ve zenginleşen dünya nüfusunu beslemek için neler yapılması gerektiği konusunda yürütülecek araştırmalara harcanacak.

Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü’nden Gerald Nelson geçtiğimiz günlerde çok sayıda tarım uzmanı ve haberci karşısında yaptığı konuşmada insanlık olarak büyük bir gıda güvenliği tehlikesi ile karşı karşıya olduğumuzu belirtti.

Aynı toplantıda söz alan Uluslararası Tropik Tarım Merkezi’nden bir başka uzman, Andy Jarvis’e göre ise 2050’ye kadar iklim değişikliğinin bir sonucu olarak dünya genelinde gıda üretimi potansiyeli %5 ile %10 arasında azalacak.

Bu tehlikeyle mücadele etmek için hazırlanan program, küresel ölçekte sorgum, darı, tatlı patates, buğday, pirinç ve mısır gibi 50 ana tarım ürününün yükselen sıcaklıklar ve yağış değişimlerinden nasıl etkilendiğini analiz edecek.

Toplantıya katılan Uluslararası Tarımsal Araştırmalar Danışma Grubu başkanı Bruce Campbell, “Proje sıcak nokta olarak adlandırılabilecek Afrika ve Hindistan’ın bazı bölgelerinde 2050’ye kadar fakirlik oranını %10, bu bölgelerde yetersiz beslenen kişi oranını %25, bunun yanı sıra seragazı salınımını milyonlarca ton azaltmayı hedefliyor” açıklamasında bulundu. Tarımın dünya genelinde salınan karbon oranının %22 ile %30’unu kapsadığı da göz önünde bulundurulursa, programın ne kadar önem teşkil ettiği açıkça görülmekte.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/idUSTRE6AG55020101117?loomia_ow=t0:s0:a49:g43:r1:c0.181818:b39609740:z0