IKEA bu hafta yaptığı açıklamada ABD mağazalarındaki en son solar çatı projesini tamamladığını duyurdu.Chicago ve Atlanta’daki mağazalarına yerleştirdiği solar tesisatın ardından şirket bu defa da Utah’daki Draper mağazasına kurduğu sistemle 1,015kW’lık elektrik üretileceğini belirtti.
IKEA’nın ABD’de 13 ayrı yerde daha devam eden güneş enerjisi projeleri bulunuyor.
Ayrıntılar için:
Gazeteleri, blogları ve yenilenebilir enerji ile ilgili popüler raporları okuduğunuzda hepsinde de güneş pilleriyle enerji üretiminde kaydedilen ilerlemelerden, rüzgar türbinlerindeki verimlilikten ve üretim maliyetlerini azaltma yollarından bahsedildiğini görürsünüz.
Bu adımların her biri de son derece heyecan vericidir; ancak, bugün enerjimizin nereden geldiğini incelediğimizde uzun yıllardır yenilenebilir enerji sistemlerinde yaşanan gelişmelere rağmen ABD’deki enerjinin %95’i halen fosil yakıtlarla, nükleer enerjiyle ve geleneksel hidrolik enerjiyle karşılanmaktadır.
Hal böyleyken, yenilenebilir enerjinin kullanımını bariz şekilde artıracak ancak mevcut tabloda eksik olan şey nedir? Enerjinin ekonomik bir şekilde depolanması.
Yenilenebilir enerjiye toplumun enerji üretim portföyünde aslan payı kazandıracak şey enerjiyi ihtiyacın olduğu her an ve her yerde erişilebilir kılmak. Bu da şebeke ölçekli enerji depolamasını gerektirecektir.
Ayrıntılar için:
http://venturebeat.com/2012/07/20/storage-not-generation-is-the-challenge-to-renewable-energy/
Amerikan Enerji Verimli Ekonomi Konseyi (ACEEE) tarafından ilk defa hazırlanan Uluslararası Enerji Verimliliği Puan Çizelgesi’nde İngiltere birinci oldu. Dünyanın en büyük ekonomilerinin enerji verimliliğinin değerlendirildiği listede İngiltere’nin hemen ardından Almanya, İtalya ve Japonya geliyor. Çizelgede dokuzuncu sırada yer alan ABD’nin ise son yıllarda “ulusal düzeyde daha fazla verimlilik yolunda sınırlı ya da pek az gelişme” gösterdiğine vurgu yapıldı.
Çin Ticaret Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, ABD’nin beş eyalette yenilenebilir enerjiye sağladığı sübvansiyonların serbest ticaret yasalarını çiğnediğini belirtti.
Bakanlık Kaliforniya, New Jersey, Massachusetts ve Ohio eyaletlerinde rüzgâr ile güneş enerjisini destekleyen programları tespit ettiklerini ve ilk bulgulara göre bu programların Dünya Ticaret Örgütü politikalarını ve ticaret anlaşmalarını ihlal ettiğini açıkladı.
Geçtiğimiz hafta da ABD Ticaret Bakanlığı Çin’de üretilen güneş pillerine %250’ye varan gümrük vergisi koymuştu.
Ayrıntılar için:
Çarşamba günü Pew Charitable Trusts tarafından yayınlanan bir araştırmaya göre ABD geçtiğimiz yıl yaptığı 48 milyar dolar yatırımla temiz enerji yarışında liderliği yeniden ele geçirdi. Çin 2009 yılından bu yana temiz enerjiye en fazla yatırım yapan ülkeydi.
Araştırmada ABD’deki özel yatırımlarda 2010 yılına kıyasla %42 artış görüldüğü belirlendi. Böylece Washington risk sermayesi ve ar-ge nakdinde dünya genelindeki liderliğini korudu.
Sıralamada ikinci sıraya düşen Çin ise geçtiğimiz yıl temiz enerji sektörüne 45.5 milyar dolar yatırım yaptı. 2010 yılına göre yatırımlarını %1 artıran Çin, rüzgâr enerjisi yatırımlarında ve solar ürünleri üretiminde küresel liderliğini korudu.
Uzmanlara göre ABD ile Çin arasındaki en önemli fark yatırımı çekme şekillerinden kaynaklanıyor. Çin, yatırımcılara güven veren somut yeşil enerji politikalarıyla ABD ise sunduğu vergi indirimleriyle yatırımcıları cezp ediyor.
G20 ülkelerindeki temiz enerji yatırımları üzerine hazırlanan Pew Raporu Almanya, İtalya, İngiltere ve Hindistan’ın da özel yatırımları çekmekte en başarılı ülkeler arasında olduğu sonucuna ulaştı.
Ayrıntılar için:
http://news.yahoo.com/us-grabs-lead-over-china-clean-energy-race-231942326.html
Kapsamlı bir şekilde hazırlanan iklim mevzuatının ABD Senatosu’nda “ihmalden öldüğü” 2010 yılında beri çevreciler EPA’nın devreye girip duruma bir çözüm getirmesini bekledi. Ve sonunda çözüm geldi. Washington Post’tan Juliet Elperin’in haberine göre Obama yönetimi çevreyi en çok kirleten elektrik santrallerinin saldığı sera gazlarını sınırlamak için ilk federal standartları kamuoyuyla paylaşacaktı. EPA’nın başındaki isim Lisa Jackson da habercilerle yaptığı bir görüşmede söz konusu kuralları resmi ağızdan duyurdu ve muhtemel düzenlemelerin akıllıca olduğunu ifade etti.
Ne var ki kurallar yalnızca yeni kurulan santraller için geçerli olacak, bu da demek oluyor ki hatırı sayılır ölçüde karbon dioksit salınımı yapan yüzlerce kömür santrali yeni kurallardan muaf tutulacak. EPA’nın sıkı düzenlemeleri sayesinde halihazırda baskı altında olan kömürün sonunu getirecek bu düzenleme belki de bir başka fosil yakıt olan doğal gaz için büyük fırsatlar sunacak. Bunun en büyük kanıtı da düzenlemenin yeni santraller için 1,000 Ibs’lik sınır koymuş olması. Bu sınır hiç de tesadüfi değil, çünkü yakınlarda kurulmuş doğal gaz santralleri 1,000 Ibs’in (Megawatt/Saat) altında CO2 emisyonu salınımı yaparken kömür santralleri 1,800 Ibs’e (Megawatt/Saat) kadar CO2 salabiliyor.
Ayrıntılar için:
İçlerinde beş Nobel ödüllü ekonomistin de bulunduğu 26 Amerikalı ekonomist, ABD Başkanı Barack Obama’ya AB’nin havayolu şirketlerini emisyon ticaret sistemine dahil etmesine gösterdiği muhalefeti sonlandırmasını tavsiye etti.
Başkan Obama’ya hitaben bir mektup kaleme alan ekonomistler, Obama’dan AB’nin AB ETS ile havacılık sektörünün sebep olduğu karbonu fiyatlandırdığı yenilikçi çabaya destek vermesini, hiç olmazsa bu çabalara karşı gösterdiği etkin muhalefeti bırakmasını istirham etti.
Ayrıntılar için:
ABD Enerji Bilgi Yönetimi’nden (EIA) yapılan açıklamaya göre ABD’de kömürün aylık enerji üretimindeki payı 2011 yılının Kasım ve Aralık aylarında yüzde 40’ın altına düştü. Kömürün bir aydaki toplam enerji üretimindeki payı en son 1978 yılı Mart ayında bu oranın altında görülmüştü.
EIA kömürün enerjideki payında görülen bu azalmayı doğal gazın artan rekabet gücüne bağlıyor. Doğal gaz fiyatları geçtiğimiz kış hatırı sayılır bir ölçüde düşmüştü. Yalnız bu sonucun ortaya çıkmasında etkili olan bir başka faktör de 2010 Ocak ayı ile 2012 Şubat ayları arasındaki dönemde bazı kömür santrallerinin kapatılması oldu. Kapatılan kömür santralleri yılda 162 milyon ton karbon açığa çıkarıyordu.
Başka bir iyi haberse yenilenebilir enerji sektöründen geldi. EIA’nın raporuna göre 2010 ile 2035 yılları arasındaki elektrik üretimindeki artışın %33’ü yenilenebilir enerjiden elde edilecek.
EIA, rüzgar enerjisini de son birkaç yıldır elektrik üretiminin en hızlı büyüyen kaynaklarından biri olarak tanımladı. 2010 yılındaki rüzgar enerjisi üretimi bir önceki yıla göre %28.1 arttı.
Ayrıntılar için:
http://www.triplepundit.com/2012/03/power-generated-coal-decreased-last-year/
Çin Ticaret Bakanlığı, ithal edilen rüzgar türbini kuleleri hakkında inceleme başlatan ABD’yi temiz enerji işbirliğini tehlikeye atmakla ve emisyonların azaltılması için dünya genelinde harcanan çabaları baltalamakla suçladı.
ABD Ticaret Bakanlığı geçtiğimiz hafta bir grup Amerikalı rüzgar türbini kulesi üreticisinden gelen şikayete kulak vereceğini açıklamıştı. Çin ile Vietnam’dan ithal edilen kulelerin daha ucuza satılması nedeniyle şikayetlerin gelmesi üzerine ABD, ithal edilen ürünlerin ticaret kurallarını ihlal edip etmediğini anlamak için resmi bir inceleme başlatacağını duyurmuştu.
Bunun üzerine Çin Ticaret Bakanlığı da kendi internet sitesinde bir bildiri yayınlayarak incelemeyi eleştirdi ve ABD hükümetinin bu ürüne ithalat vergisi koyması durumunda Çin’in de karşılık vereceği tehditini alttan alta hissettirdi.
Geçtiğimiz Kasım ayında da Çinli yetkililer ABD hükümetinin Amerikan temiz enerji şirketlerine verdiği devlet desteğini araştırmak için kendi incelemelerini başlatacağını duyurmuş ve gerginliği tırmandırmıştı.
Ayrıntılar için:
http://www.guardian.co.uk/environment/2012/jan/23/china-us-wind-turbine-import
AB’nin fosil yakıtlar yakmaya devam ederek küresel ısınmanın etkilerini azaltmayı amaçlayan uzun dönemli enerji planları, karbondioksit emisyonlarını yakalama ve yeraltındaki kaya formasyonlarında depolama önerileri etrafında yoğunlaşıyor. Ne var ki, test edilmeyen bu teknolojinin bulduğu zayıf destek CCS’nin gelişiminde Avrupa’yı geriye atıyor.
Geçtiğimiz yılın son çeyreğinde Almanya ve İngiltere’de iki karbon yakalama ve depolama projesi iptal edilmişti. Geriye kalan projelerin büyük çoğunluğu da düzenlemelere yönelik itirazlar, finansman eksikliği, kamuoyunun doğabilecek jeolojik tehlikelere karşı çıkması ve iklim değişikliğini yavaşlatma stratejileri üzerindeki genel belirsizlik nedeniyle aynı kaderi paylaşabilir.
Avustralya hükümetine bağlı olan ve bu teknoloji hakkında tüm dünyayla bilgi paylaşımını amaçlayan araştırma merkezi Global C.C.S. Institute, enerji santrallerine karbon yakalama teknolojisi eklemenin sermaye maliyetini %30 ile %100 arasında bir oranda artırdığını belirledi. Bu oran santralin büyüklüğüne göre ortalama bir ile iki milyar Euro arasında bir artış anlamına geliyor. Bu teknoloji bir yandan da enerji üretimini %20 azaltarak santrallerin verimliliğini düşürüyor.
Yine de bu teknolojiye Norveç, ABD, Avustralya ve Kanada’nın da aralarında bulunduğu pek çok ülke siyasi ve finansal destek veriyor. Bunun nedeni de ekonomilerin; fosil yakıtların, özellikle de kömürün güvenilirliğinden ve ödenebilirliğinden özveride bulunmadan iklim değişikliğinin etkilerini azaltmak için çabalıyor olması.
ABD’de faal durumda olan 4 CCS projesi bulunurken, üç proje de inşaat aşamasında. 18 projenin daha yapılması planlanıyor. Kanada’da faaliyette olan bir, inşaat halinde ise iki proje bulunuyor. Üç proje için nihai karar beklenirken üç projenin daha yapılması planlanıyor.
Geçtiğimiz ay Avrupa Komisyonu tarafından kabul edilen “2050 için Enerji Yol Haritası”nda da 2050 yılına kadar birliğin genelindeki emisyon azaltımlarının %19 ile %32 arasında bir oranının karbon yakalama teknolojisiyle gerçekleşmesi bekleniyor.
Ayrıntılar için:
http://www.nytimes.com/2012/01/17/technology/17iht-rbog-ccs17.html?_r=1&src=busln