Blog Archives

Anglo American: “Yakıt hücreleriyle yüzbinlerce iş imkanı yaratılabilir ve temiz enerji üretilebilir”

Dünyanın en büyük platin üreticisi Anglo American şirketinin CEO’su Cynthia Carroll, Güney Afrika’ya bir yandan yüzbinlerce yeni iş olanağı yarattıracak bir yandan da temiz ve sıfır-emisyonlu enerji kaynağı elde ettirecek fırsat kapısının sonuna kadar açık olduğunu belirtti.

BM İklim Değişikliği 17. Taraflar Konferansı (COP 17) başkanlığı adına düzenlenen törende konuşan Carroll, “Platinin merkezde olduğu bir yakıt hücresi sanayisi Güney Afrika’nın istihdam yaratma çabasına da destek olacaktır” dedi. Carroll ayrıca Anglo American olarak bu alanda çalışmalar yapan uzman bir birime Londra’da araştırma yaptırdıklarını, bu birimin de hidrojen hücre yakıtının Güney Afrika’da yepyeni bir sanayi sektörünün gelişmesine yol açacağı ve ülkenin küresel yeşil ekonomide önemli bir oyuncu olmasını sağlayacağı sonucuna vardığını açıkladı.

Carroll “Güney Afrika’nın 17. Taraflar Konferansı’nın (COP 17) da ötesinde iklim değişikliği tartışmasını derinden etkileyecek bir fırsatı var. Çoğunlukla iklim değişikliği tartışması anlaşılabilir bir şekilde karbon emisyonlarını azaltmaya odaklanırken, düşük karbonlu bir dünyada var olan muazzam fırsatları da gözden kaçırmamalıyız” dedi.

Carroll, Carbon Trust’ın Güney Afrika’da hücre yakıtı geliştirilmesine yönelik bulgularını da paylaştı. Buna göre,

  • önümüzdeki 30 yıl içinde, üretim, yalıtım ve bakım alanlarına yapılacak uygun düzeyde yatırımla yüzbinlerce yeni iş imkanı yaratılabilir.
  • üretilen yakıt hücreleriyle enerji güvenliği konusunda karşılaşılabilecek güçlükler alt edilebilir ve aynı anda ulusal elektrik şebekesinde önemli bir genişleme olmaksızın kırsal topluluklara enerji verilebilir.
  • bu sayede küresel piyasaya bilgi ve ürün ihracı da yapılabilecektir.

Ayrıntılar için:

http://www.miningweekly.com/article/hundreds-of-thousands-of-jobs-clean-power-from-fuel-cells-anglo-american-2011-12-05

BMW ile Toyota’dan elektrikli taşıt bataryalarında işbirliği

Toyota ve BMW’den dün yapılan açıklamaya göre iki motor devi, elektrikli otomobil bataryalarını bundan sonra birlikte tasarlayacak.

Tokyo’da basın toplantısı düzenleyen şirket yöneticileri, ortakların araştırmayı iki koldan yürüterek yeni modellerin geliştirilmesini hızlandırmaya çalışacağını belirtti.

Toyota Motor Europe Yönetim Kurulu Başkanı Didier Leroy, “Temelde iki şirket de mühendislik şirketi, bu nedenle de pek çok açıdan aynı dili konuştuğumuzu fark ettik. Japon ve Avrupa mühendislikleri bir araya geldiğinde ve tam anlamıyla bir işbirliği sağlandığında ortaya nelerin çıkabileceğini görmek ilginç olacak” dedi.

Anlaşma, sektörün gittikçe sıkılaşan emisyon sınırlamalarına ve yükselen yakıt tasarrufu standartlarına maruz kaldığı bu günlerde üreticiler arasında gerçekleşen bir dizi işbirliğinin en son örneği.

Plug-in Prius Hibrid otomobilini piyasaya sürmeye hazırlanan Toyota; Ford, Panasonic ve elektrikli araç üreticisi Tesla ile halihazırda işbirliği içerisinde.

BMW ise PSA Peugeot Citroen ile bu yılın başlarında hibrid otomobil parçası geliştirmek için birlikte çalışmaya başlamıştı. BMW, Amerikan Fisker markasının ürettiği Karma’nın önümüzdeki günlerde piyasaya çıkacak üst modelinin motorunu da tedarik edecek.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2129660/bmw-toyota-collaborate-electric-car-batteries

Mercedes-Benz, otomobillerinin yaydığı CO2 emisyonlarını azalttı

Mercedes-Benz Ar-Ge müdürü Thomas Weber bu yıl, BMW ve Audi gibi “daha yeşil” rakiplerini yakalamak ve AB’nin şart koştuğu gereklilikleri karşılayabilmek için otomobillerinin yaydığı karbondioksit seviyesini düşürmede bir adım daha ileri gittiklerini açıkladı.

“İnanıyoruz ki, 2011 yılında Avrupa’daki filomuzun yaydığı ortalama CO2 emisyonu kilometre başına 150 gram’a düşecek” diyen Weber, bu miktarın 2010 yılına nispeten 8 gram aşağıda olduğunu belirtti. Weber, bu oranın 2010 yılında elde edilen CO2 azaltımından dört kat fazla olduğunu da sözlerine ekledi.

Daimler Grup’a bağlı olan Mercedes bir süredir yakıt tüketimini azaltmak için daha az yakıt harcayan, yedi vitesli vites kutusu ile çalışan, otomatik motor dur-kalk sistemleri ve geliştirilmiş aerodinamik özellikleri olan motorlar üretiyor.

AB’nin otomobillerle ilgili planını uygulamaya koyacağı tarih yaklaşırken BMW ve Audi otomobilleri Daimler Grup’un araçlarından ortalama olarak daha fazla yakıt tasarrufu yapıyor. AB 2012 yılının sonuna kadar salınan CO2 miktarının kilometre başına en az 140 gram olmasını şart koşuyor. Bu miktarı yakalayamayan otomobil üreticilerine para cezası verilecek.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/11/26/us-mercedesbenz-co-idUSTRE7AP0EP20111126?type=GCA-GreenBusiness&feedType=RSS&feedName=GCA-GreenBusiness&utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+reuters%2FUSgreenbusinessNews+%28News+%2F+US+%2F+Green+Business%29

Dünya neden daha çok kömür yakıyor?

Bu yılki BM iklim görüşmeleri Güney Afrika’da, Durban’da gerçekleştirilecek. Müzakerelere katılacak çok sayıdaki delege şimdiden işlerini bitirince safariye gitme, Kruger Milli Parkı’nı gezme ya da vahşi hayata yakından tanıklık edebilecekleri  öteki muhteşem parkları ziyaret etme fırsatı bulmayı dört gözle bekliyor. Benim farklı bir önerim var. Düşmanı ziyaret edin. Durban’ın Hint Okyanusu’na olan kıyısından 2 saat mesafede Richards Bay var. Dünyanın en büyük kömür ihraç terminali. Oraya gidin.

Durban’daki en son yenilenebilir enerji teknolojisiyle donatılmış konferans salonlarıyla baştan çıkan kişiler Richards Bay’e vardıklarında başlarından kaynar sular dökülecek. Çünkü burası enerji geleceğimizin asıl hikayesini, o korkunç hikayeyi anlatacak.

Kömür kralı krallığını genişletmeye devam ediyor. Dünyanın iklim değişikliğine olan yanıtı o kadar işlevsiz ki dünya enerjisinin her yıl daha da artan bir kısmı bu en kirli yakıttan üretiliyor.

Durban’daki bütün konuşmalar kömür alışkanlığının nasıl sonlandırılabileceğine yönelik olacak. Ama 2006’da Nairobi’de başlayıp Bali’ye, Poznan’a, Kopenhag’a ve sonra da Cancun’a şimdi de Durban’a kadar uzanan iklim görüşmelerinin gösterdiği gibi bu bağımlılığımız daha da güçleniyor.

Beş yıl önce görüşmeler başladığında dünyanın öncelikli enerjisinin %25’i kömürden karşılanıyordu. Şu anda ise bu rakam %29.6. 2009 ile 2010 yılları arasında da küresel kömür tüketimi yaklaşık %8 artış gösterdi.

Güney Afrika, Durban konferansına ev sahipliği yaptığı için yeşil övgülere layık görülecek. Yine de, adil olmak gerekirse, ekonomisinin karbon yoğunluğunu azaltmayı teklif etmişti kendileri. Ama gerçek şu ki küresel bir iklim anlaşmasına aracı olacak ülke bugün büyük oranda fakir olan, ama emisyonları zengin olan bir ülke. Kişi başına kıyaslama yapıldığında, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılası Birleşik Krallık’ın altıda biri olmasına rağmen CO2 emisyonları Birleşik Krallık’tan fazla. Fosil yakıt yakılmasından dolayı Afrika’nın CO2 emisyonlarının yaklaşık %40’ından sorumlu Güney Afrika.

Bunun sebebi ise kömür. Kömürden enerji elde etme, doğalgaz kullanarak enerji elde edilmesinden iki kat daha fazla CO2 salınmasına neden oluyor. Ayrıca Güney Afrika dünyanın kömüre en bağımlı ülkelerinden biri. Elektriğinin %93’ünü bu kara maddeden sağlıyor, Kömürden elektrik elde etme oranı öteki ülkelerde şöyle: Çin elektriğinin %80’ini, Hindistan %70’ini ve ABD %45’ini kömürden elde ediyor.

Ülke içinde kömüre olan bağlılığının yanı sıra Güney Afrika dünyanın geri kalanındaki karbon sorununun da devam etmesine neden oluyor. Güney Afrika dünyanın en büyük üçüncü santral kömürü ihracatçısı. Mpumalanga’daki geniş madenler, Richards Bay’e hareket eden aralıksız kömür trenlerini besliyor. Yakınlarda daha da genişletilen ihracat terminali yılda 91 milyon ton kömür ihraç edebiliyor. Bu miktar da 200 milyon tondan fazla CO2 üretmeye eşdeğer.

Dünya bir kömür koşuşturmacasının ortasında. Bu yüzden seragazı emisyonlarını azaltma konusunda sergilenen politik duruşlara rağmen enerji ile ilgili küresel CO2 emisyonlarındaki %5.8’lik artış enerji tüketimindeki küresel artışı ucu ucuna geçti. Kömür sayesinde dünyanın ekonomisi gittikçe daha fazla karbon yoğun hale geliyor.

Zengin ülkelerde uygulanacak daha sıkı karbon kontrollerinin enerji yoğun sanayileri daha gevşek standartların olduğu fakir ülkelere kaydırarak küresel emisyonları artırabileceğini iddia edenler en azından şimdilik haklı çıktılar. Pek çok Batı ekonomisi durgunlaşırken, çok sayıda gelişmekte olan ekonomi hızlı büyüme gösteriyor. Bunların mütemadiyen yoğun olarak kömüre bağlılıkları da küresel ekonominin bu en kirli yakıta olan bağlılığını artırıyor.

Çin dünyanın en büyük rüzgar türbini ve solar paneli üreticisi olabilir ama kömür tüketimi son sekiz yılda iki katına çıktı. 2010 yılında dünyanın genelinde yakılan bütün kömürün %48’i hayretler uyandıracak şekilde Çin’de yakıldı. Ülkenin yolları madenlerden santrallere taşınan kömür kamyonlarıyla dolup taşıyor.

Aynı şekilde Hindistan’ın kömür tüketimi son 12 yılda iki katına çıktı.10 yıl sonra şimdikinin üç katı sayıda kömürle çalışan enerji santrallerinin olması bekleniyor. Hindistan’ın da Çin gibi kendine ait devasa kömür rezervleri bulunuyor. Ancak ekonomisi o kadar hızlı gelişiyor ki madenciler madenleri yeteri kadar çabuk çıkaramıyor, bundan dolayı da ithalat artıyor. Güney Afrika’daki Richards Bay; Avustralya ve önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın en büyük kömür ihracatçısı olması beklenen Endonezya ile birlikte başlıca tedarikçilerden.

Bunların hiçbiri Batı’yı mazur göstermiyor elbette. ABD, Çin’den sonra dünyanın en çok kömür yakan ikinci ülkesi. Japonya dünyanın en büyük kömür ithalatçısı ve Almanya da en büyük linyit kömürü üreticisi. Acı gerçekse Almanya’nın Fukushima kazasının hemen ardından nükleer santrallerini kapatma planının kömüre olan yatırımları yeniden diriltmesi oldu. Point Carbon analistlerine göre bu geçiş Alman CO2 emisyonlarını önümüzdeki on yıl içinde yaklaşık yarım milyar ton artıracak.

Peki dünya bunu neden umursamıyor? Bunun bir nedeni çıkarlar. Uygunsuz gerçek kömürün elektrik üretimi, endüstriyel ısıtma ve enerji için en ucuz yakıt olma özelliğini koruması. Bir diğer neden de kömürün PR’ı.

Temiz kömür uzak bir hayal. Belki bir gün karbon yakalanması ve depolanması olarak bilinen teknoloji ile gerçekleşebilir. Bu yeni ve muazzam sanayinin büyük ölçekte kurulmasına en azından birkaç on yıl ve  Ar-Ge’ye harcanacak on milyarlarca dolar kadar mesafe var.

Üstelik Batı’daki ekonomik yavaşlama ile böylesi bir teknolojinin geliştirilmesi için kullanılması gerekli olan Ar& Ge yatırımları suyunu çekti. Eylül ayında Uluslararası Enerji Ajansı, dünya genelinde hükümetlerin karbon yakalama ve depolamaya (CCS) verdikleri desteğin kaybolduğunu açıkladı.  Ajansın başkan yardımcısı Richard Jones Pekin’deki bir üst düzey toplantıda “Mevcut politikalarla CCS teknolojisinin geliştirilmesi zor” dedi.  Barack Obama’nın yeşil görüşlü enerji bakanı Steve Chu da aynı toplantıda “Zaman kaybediyoruz, harekete geçmemiz çok önemli” diyerek uyarılarda bulunmuştu.

Kimse Durban’da bu yıl bir BM iklim anlaşmasının imzalanmasını beklemiyor. Beklentiler ne önümüzdeki yıl ne bir sonraki yıl değişiyor. Ama bu sırada kömürler yanmaya devam ediyor. Sanayi analistlerine göre önümüzdeki on yılda küresel üretim %35 artacak. Bu arada da bütün fosil yakıtlar arasında en ucuz, en çok bulunan ve en kirli olan kömür dünyanın enerji tedarik sistemini daha sıkı kavrayacak. Bunu da en çok Durban’ın hemen üzerindeki kıyıda yapacak.

Ayrıntılar için:

http://www.guardian.co.uk/environment/2011/oct/31/why-world-burning-coal?newsfeed=true

Almanya güneş enerjisi teşviklerini 2012’den itibaren %15 kesintiye uğratacak

Sektör yöneticilerinin ve analistlerinin beklediği adım, Bonn merkezli federal ağ ajansı Bundesnetzagentur’dan Perşembe günü yapılan açıklamayla duyuruldu. Kesintinin boyutunu belirlemek için 2011 Eylül ayına kadar 12 aylık bir sürenin geçmesi beklendi ve bir önceki yıl 7,800 MW’lık  tesis kurulduğu ancak bu süre zarfında bu miktarın 5,200 MW’ya gerilediği görüldü.

Alman yenilenebilir enerji kanunu EEG’ye göre %15’lik bir kesintinin olabilmesi için bu dönem boyunca tesislerin 4,500 MW’dan fazla enerji üretmesi gerekiyor. Edinilen istatistiki veriler ise bu durumda en az %12’lik bir kesintinin yapılacağına işaret ediyor.

Almanya tesislerine bakıldığında dünyanın en büyük güneş enerjisi piyasası durumunda ve Amerikan First-Solar, Çin merkezli Suntech, Norveç merkezli Renewable Energy Corp ve yine Almanya’nın SMA Solar şirketi gibi sektör liderlerinin başlıca satış pazarı.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/10/27/us-solar-subsidies-idUSTRE79Q3AU20111027

Greenko, rüzgar enerjisi hedefine GE yatırımıyla planladığı gibi ulaşacak

Londra borsasına kayıtlı temiz enerji üreticisi Greenko’dan yapılan açıklamaya göre bir GE biriminin şirkete yapacağı 50 milyon dolarlık yatırım ile 2017 yılına kadar 1 GW’lık faal rüzgâr enerjisi üretme hedefine daha da yaklaşılacak.

Greenko, Hint rüzgâr enerjisi piyasasında geniş bir büyüme potansiyeli olduğunu düşünüyor. Şirkete göre rüzgâr enerjisi yılda ortalama %30 büyüme hızıyla Hindistan’da en hızlı büyüyen temiz enerji kaynağı.

Greenko Başkanı Mahesh Kolli, “Hindistan’daki rüzgâr enerjisi piyasası yaklaşık 45 GW ve bunun yalnızca 14 GW’lık kısmının tesisatı yapılmış durumda” dedi.

ABD ile Çin’den sonra dünyanın en çok seragazı salınımı yapan ülkesi olan Hindistan 2012’den itibaren enerji üretim portföyüne 17 GW yenilenebilir enerji eklemeyi hedefliyor.  Ülke 2017’ye kadar bu miktarı 100 GW’a çıkarmayı amaçlıyor.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/10/10/us-greenko-idUSTRE7991NB20111010?feedType=RSS&feedName=GCA-GreenBusiness&utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+reuters%2FUSgreenbusinessNews+%28News+%2F+US+%2F+Green+Business%29

BM: Temiz enerjiye yapılan yatırımlar 243 milyar dolara ulaştı

Çarşamba günü BM’den yapılan açıklamaya göre temiz enerjiye yapılan küresel yatırımlar geçtiğimiz yıl rekor kırarak 243 milyar dolara ulaştı. Yatırımların büyük kısmı dünyanın en büyük 20 ekonomisinde gerçekleşti.

BM Kalkınma Programı tarafından hazırlanan rapora göre ;

-Son iki yılda 50’den fazla ulusal kamu iklim fonu yaratıldı.

-İklim değişikliğine karşı mücadele yolunda 6,000’den fazla özel sermaye fonu milyarlarca dolar destek sağladı.

-Toplamda 45 karbon piyasası bulunuyor.

-AB, Japonya ve ABD fakir ülkelerin küresel ısınmaya karşı verdiği mücadelelerine destek olmak amacıyla bu ülkelere halihazırda yılda 30 milyar dolar finansman sağlıyor.Yeşil İklim Fonu ile bu rakamın 2020 yılına kadar 100 milyar dolar seviyesine ulaşması bekleniyor.

-En başarılı ulusal iklim fonları Brezilya ile Çin’de bulunuyor.

Ayrıntılar için:

http://articles.economictimes.indiatimes.com/2011-09-14/news/30154338_1_climate-funds-climate-change-clean-energy

Nissan, elektrikli Leaf’i Çin’de satma izni aldı

Nissan Çin Başkanı Kimiyasu Nakamura’nın Salı günü yaptığı açıklamaya göre  Nissan Motor Co’nun elektrikli otomobili Leaf artık Çin’de de satılabilecek. Çin’in bu konuda onay verdiğini belirten Nakamura, modeli Japonya’dan ihraç etmek için hazırlık yaptıklarını açıkladı.

Nakamuro, “Leaf, fiyat açısından Çin piyasasına etkili bir giriş yapmayacak ama birim satışları arttıkça bu durum değişecek” dedi. 2015 yılına kadar elektrikli ucuz araçlarda 2,3 milyon adet yıllık satışı hedeflediklerini belirten Nakamura, uzun vadede hedeflerinin Leaf otomobilini Çin’de üretmek olduğunu açıkladı, bu konuda kesin bir tarih hedefi konmadığını da sözlerine ekledi.

Çin, Nissan’ın en büyük pazarı konumunda bulunuyor. %6.2’lik pazar payıyla Nissan, yerli Toyota Motor’un önünde gidiyor.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/09/13/us-nissan-idUSTRE78C0UW20110913

General Motors ve LG elektrikli araçları birlikte ileriye taşıyacak

Elektrikli araç filosunu büyütmek isteyen General Motors, dün elektronik devi LG ile önemli bir teknoloji ortaklığı anlaşması imzalayarak güçlerini birleştirme kararı aldı.

LG halihazırda GM’nin bu yıl sonuna kadar piyasaya sürülmesi planlanan uzatılmış menzilli Chevrolet Volt/Vauxhall Ampera plug-in hibrid aracı için elektrik şarj ünitesi ile gösteri ve tanıtım filosu Chevrolet Cruze elektrikli taşıtları için pil üretmekteydi.

GM tarafından yapılan açıklamaya göre iki firmanın mühendisleri bundan böyle yeni modeller geliştirmek için parça, otomobil iskeletleri ve tasarımları birlikte üretecekler. Ortaklığın ilk araçlarını ne zaman piyasaya süreceği ise belirtilmedi.

GM Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Steve Girsky verdiği demeçte “ Geleceğin ulaştırma ihtiyaçlarına getirilecek pek çok çözüm, bizim ortaklık stratejimizin temelleri üzerinde daha kısa sürede elde edilebilir” dedi.

Amerikalı otomobil firmaları geçtiğimiz günlerde başkan Obama’nın getirdiği katı emisyon ve yakıt tüketimi düzenlemelerine uyum sağlamak için bu sıralar yeni yeşil teknolojilere hatırı sayılır yatırımlar yapıyor.  Bu düzenlemeyle ortalama yakıt ekonomisinin 2025 yılı sonuna kadar 54.5 mpg’ye kadar (23.2km/l) düşürülmesi isteniyor.

Bu arada çarpışma testleri otoritesi EuroNCAP, geçen hafta, GM’nin Opel Ampera plug-in hibrid otomobilini olabilecek en güvenli otomobil seçti. Opel Ampera aldığı beş yıldızla Nissan Leaf’in Mayıs ayındaki testlerde elde ettiği performansı da yakalamış oldu.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/2104632/motors-lg-team-boost-electric-car-development

CER piyasasının geleceği belirsiz

Kyoto Protokolü’nün 2012’den sonra tedavülden kalkma ihtimali gün geçtikçe artarken Sertifikalandırılmış Emisyon Azaltımları (CER) ofset piyasasının geleceği de akıllara soru işaretleri getirmekte. Kyoto Protokolü’yle ortaya çıkan Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) bundan sonraki dönemde de temiz teknolojiye, gelişmekte olan ülkelerdeki düşük karbon yatırımlarına hamilik etmeyi sürdürecek uluslararası bir mekanizma olarak kalabilir, kalacaktır da; ancak eski talep kaynakları azalan, bunların yerine de muhtemelen yenilerinin ortaya çıkacağı multi milyar dolar değerindeki ofset kredi piyasası için 2013 yılından itibaren farklı bir tablo ortaya çıkacak.

Görünüşe bakılırsa çok sayıdaki yatırımcı ve proje geliştiricisi 2013’ten önce tescil ettirebilmeleri halinde gelecekte de etkin olacak CDM projelerine yatırım yapmayı arzu ediyor. Ama bu kilit tarihten sonra CDM’nin yeni projeler için sunacağı fırsatlar belirsizleşecek. Tereddütler şimdiden su yüzüne çıkmaya başladı bile. UNEP Risoe araştırma merkezinden alınan rakamlara göre geçtiğimiz aylarda onaylanma bekleyen proje sayısında artış meydana geldi. Hatta bu artış 2008 yılı başlarındaki küresel finansal kriz öncesi dönemdeki rekor taleple yarışacak seviyedeydi. Böylece 150’den fazla yeni CDM projesi 2012 yılında önce projelerini onaylatmak isteyenlerin yoğun çabalarıyla Temmuz ayında proje havuzuna dahil oldu. Bunun sebebi ise aşikar: Proje sahipleri CER ofset kredilerinin AB-ETS’deki uygunluğunu kısıtlayacak Avrupa Birliği’nin yeni düzenlemeleri kapıya dayanmadan harekete geçmek istiyor. Şu ana kadar CER’lere gelen talebin kaynağı olan AB ise 2013 yılından itibaren yalnızca az gelişmiş ülkeler için hazırlanmış projeleri kabul edecek. Bu da şimdiye kadarki CDM projelerine sayısal olarak hakim olan Çin, Hindistan ve Brezilya’yı ve hızla gelişmekte olan öteki ülkeleri saf dışı bırakacak.

Ayrıntılar için:

http://www.carbonpositive.net/viewarticle.aspx?articleID=2370