Arşiv Kasım, 2011

ABD net yakıt ihracatçısı olma yolunda ilerliyor

ABD’nin benzin, dizel ve petrol bazlı yakıt ihracatı bir süredir artış gösteriyor, bu da ülkeyi 62 yıl sonra ilk defa petrol ürünleri net ihracatçısı olmaya bir adım daha yaklaştırıyor.

Yükselen piyasa ekonomilerindeki talep patlaması ve ülke içindeki ekonomik faaliyetin durgunlaşması ABD’nin ithal ettiğinden daha çok enerji ihraç etmesine yol açarak, alışılagelmiş normu sona erdirecek gibi görünüyor.

ABD Enerji Bilgi Yönetimi’nin Salı günü paylaştığı verilere göre ABD bu yılın ilk dokuz ayında benzinden jet yakıtına kadar toplamda 753.4 milyon varil muhtelif ürün ihraç etti. İthal edilen varil miktarı ise 689.4 milyonda kaldı.

ABD’nin  aldığından daha çok satması şu açıdan önemli. Çünkü ABD on yıllardır doymak bilmeyen bir enerji tüketicisi olmuştur hep. Fabrikalarını ve otomobillerini çalıştırmak için yalnızca Orta Doğu’dan değil, Avrupa ve Latin Amerika’dan hatta başka birçok bölgeden de muazzam miktarlarda ham petrol satın almıştır.

Daha 2005 yılına kadar ABD ihraç ettiğinden 900 milyon varil daha fazla petrol ürünü ithal ediyordu. O zamandan bu yana açık sürekli kapandığından ve geçtiğimiz kış tamamıyla ortadan kalktığından dolayı analistler ülkenin “net ihracatçı” ünvanını kolay kolay kaybetmeyeceği görüşünde.

Enerji piyasalarını takip eden Platts şirketinde Küresel Petrol Müdürü Dave Ernsberger’e göre bu durum 2020’ye kadar güncelliğini koruyacak bir trend. “Gelenekselleşmiş görüş ABD’nin dünyanın her yerindeki enerjiyi yutan bir kara delik olduğu yönünde. Bu gelişme bu dinamiği de sarsacak” dedi.

Ne var ki ABD her gün 9 milyon varil ham petrol ithal ederek, dünyanın en büyük net ham petrol ithalatçısı olmaya devam ettiği müddetçe,  kısa zamanda enerji bağımsızlığını kazanabilmesi pek muhtemel değil. Yine de ham petrolden elde edilmiş yakıtın ihracatçısı olarak artan varlığı küresel enerji piyasasında onu daha etkili kılacak.

Citigroup Inc. Emtia Araştırma Bölümü Başkanı Ed Morse ise ihracattaki bu artışın “enerji sistemindeki dönüşüm”ün bir parçası olduğunu belirtti. Morse, “Bu durum, önümüzdeki 10 yıl süresince devam edecek ve enerji bağımsızlığına işaret edecek bir sürecin başladığının göstergesidir” dedi.

Bu değişim ABD ile yükselen piyasa ekonomilerinin kaderlerindeki ayrışmanın en açık göstergelerinden biri. ABD direngen yüksek işsizliğin ve uyuşuk büyümenin altından kalkmaya çalışırken yükselen piyasa ekonomileri daha da hızlı büyüyerek yakıt talebini tırmandırıyor.

ABD bu yılın ilk dokuz ayının altısında petrol ürünlerinin net ihracatçısıydı. Üçüncü çeyrekte ise bu eğilim daha da hızlandı ve Salı günü duyurulan verilere göre ABD, Eylül ayında bu yıl içindeki rekorunu kırarak günde 919,000 varil net ihracat gerçekleştirdi.  Gözlemciler bu gelişmeyi ABD’nin II. Dünya Savaşı’nın hemen ardından hızla ekonomisinin büyüdüğü 1949 yılından bu yana ilk defa net ihracatçı durumuna geleceği şeklinde yorumluyor.

Eylül ayının verilerine göre ABD en fazla Meksika ile Brezilya’ya ihracat gerçekleştirdi. Kilit konumdaki Avrupa limanlarına ev sahipliği yapan Hollanda ile Singapur da başlıca ithalatçılar arasında yer aldı.

Rakamlar Kuzey Dakota ile Teksas’ta bulunan yeni petrol yatakları sayesinde yerel üretimde meydana gelen dikkate değer artışın etkilerini yansıtıyor. Kuzey Dakota’da Temmuz ayında kaydedilen günlük 424,000 varil petrol üretimi 2009 yılının aynı dönemine nispeten %86 artış olduğunu gösteriyor.

Artan yurtiçi hasıla ABD’deki rafinerilerin yerel piyasanın ihtiyaç duyduğundan daha fazla yakıt ürettiği anlamına geliyor. Bu da ABD Kıyı Körfezi’nde bulunan rafinerilere yurtdışında müşteri aramak için ek teşvikler vermiş durumda.

ABD’nin ihracattaki bu konumunu ateşleyen gerekçeler arasında rafinerilerin daha verimli olması bulunuyor. Bu durum Avrupa’daki daha eski tesislerle kıyaslandığında Amerikan rafinerilerine üstünlük sağlıyor. Yeni geliştirilen sondaj yöntemleri de ABD petrol üretiminin artışını beraberinde getiriyor. Bu yöntemler rafinerilerin işlemesi için düzenli ham madde tedarik edilmesine yardımcı oluyor.

Elbette denge gayet hızlı bir şekilde değişebilir. ABD ekonomisi derhal toparlanacaksa, ham petrolden elde edilen yakıta yurtiçinden de ihtiyaç duyulması ham petrol talebini artırabileceğinden bu gelişme geri tepebilir. Bunun yanı sıra, ABD rafinerileri yabancı ekonomiler sendelemeye devam ettiği müddetçe müşteri kaybedebilir, bu da ABD’yi yeniden net ithalatçı yapar.

Ayrıntılar için:

http://online.wsj.com/article/SB10001424052970203441704577068670488306242.html

Durban İklim Değişikliği Konferansı karman çorman bir şekilde başladı

17. Taraflar Konferansı zirvesi, gelişmiş ülkelerin saldıkları karbondioksit emisyonlarına yasal sınırlar getiren ve önümüzdeki yılın sonunda geçerliliği sona eren Kyoto Protokolü’nün ikinci aşaması için anlaşmaya varmaları yolunda son şansları.

Zirvenin açılış oturumunda konuşan UNFCCC sekreteri Christiana Figueres bütün tarafları esnek olmaya çağırdı. 194 ülkenin katılacağı ve 12 gün sürecek görüşmelere başkanlık yapacak Güney Afrika Uluslararası İlişkiler ve İşbirliği Bakanı Maite Nkoana-Mashabane de çoğunluğu Afrika’da yer alan dünyanın en fakir ülkelerinin en fazla da onları etkileyen küresel ısınmanın yıkıcı etkilerinden korunmaları için acil eyleme muhtaç olduklarını söyledi. Maite Nkoana-Mashabane, “Durban’da  tek bir amaç için bulunuyoruz, o da gelecek nesillere güvenli bir gelecek garanti edecek ortak bir çözüm bulmaktır” dedi.

Ne var ki, zirve başladıktan sonraki birkaç saat içinde büyük oyuncuların çoğu pozisyonlarını müzakere etmedeki isteksizliklerini belli etti.

AB, Kyoto’yu yeniden canlandırmak yolunda olumlu bir misyon üstlendi ve ikinci aşama için imza atacağını açıkladı. Ancak dünyanın en fazla kirliliğe yol açan iki ülkesi olan ABD ve Çin’in de yasal olarak bağlayıcı emisyon azaltımlarına 2015’ten önce mutabık olmasını şart koştu.

ABD, Çin’in de böyle bir anlaşmaya imza atmasının kendi katılımı için “temel gereklilik” olduğunu belirtirken yine de imza atmasının garanti olmadığını söyledi.

Bu arada Çin ve gelişmekte olan ülkelerden oluşan G77, gelişmiş ülkelerin kendi aralarında başka bir anlaşmaya varmadan önce Kyoto Anlaşması’nın ikinci safhası için imza atmaları yolunda ısrarcı olacaklarını açıkladı.

Kanada halihazırda Kyoto Protokolü’nün süresinin uzatılmasını kabul etmeyeceğini açıklamıştı, dün de asıl anlaşmanın süresi dolmadan anlaşmadan çekilebileceği ihtimali ortaya çıktı. Ülkenin ulusal yayın kuruluşu, Kanada’nın önümüzdeki ay protokolden çekileceğini duyuracağını belirtti.

Zirvede tek bir ağızdan konuşan AB’nin içinde de Birleşik Krallık’ın Kanada’nın bataklıklardan petrol çıkarılması için hazırladığı tartışmalı plana destek verdiğini ortaya çıkaran raporun ardından çatlak sesler çıkmaya başladı. AB seragazı seviyelerinden ötürü bu plana karşı olduğunu net bir şekilde ifade etmişti.

Ayrıntılar için:

http://www.telegraph.co.uk/earth/environment/climatechange/8921491/Durban-Climate-Change-Conference-2011-opens-in-disarray.html

Mercedes-Benz, otomobillerinin yaydığı CO2 emisyonlarını azalttı

Mercedes-Benz Ar-Ge müdürü Thomas Weber bu yıl, BMW ve Audi gibi “daha yeşil” rakiplerini yakalamak ve AB’nin şart koştuğu gereklilikleri karşılayabilmek için otomobillerinin yaydığı karbondioksit seviyesini düşürmede bir adım daha ileri gittiklerini açıkladı.

“İnanıyoruz ki, 2011 yılında Avrupa’daki filomuzun yaydığı ortalama CO2 emisyonu kilometre başına 150 gram’a düşecek” diyen Weber, bu miktarın 2010 yılına nispeten 8 gram aşağıda olduğunu belirtti. Weber, bu oranın 2010 yılında elde edilen CO2 azaltımından dört kat fazla olduğunu da sözlerine ekledi.

Daimler Grup’a bağlı olan Mercedes bir süredir yakıt tüketimini azaltmak için daha az yakıt harcayan, yedi vitesli vites kutusu ile çalışan, otomatik motor dur-kalk sistemleri ve geliştirilmiş aerodinamik özellikleri olan motorlar üretiyor.

AB’nin otomobillerle ilgili planını uygulamaya koyacağı tarih yaklaşırken BMW ve Audi otomobilleri Daimler Grup’un araçlarından ortalama olarak daha fazla yakıt tasarrufu yapıyor. AB 2012 yılının sonuna kadar salınan CO2 miktarının kilometre başına en az 140 gram olmasını şart koşuyor. Bu miktarı yakalayamayan otomobil üreticilerine para cezası verilecek.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/11/26/us-mercedesbenz-co-idUSTRE7AP0EP20111126?type=GCA-GreenBusiness&feedType=RSS&feedName=GCA-GreenBusiness&utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+reuters%2FUSgreenbusinessNews+%28News+%2F+US+%2F+Green+Business%29

Birleşik Krallık 2020 yılına kadar “faal olacak” bir küresel iklim anlaşması istiyor

Britanya Enerji ve İklim Değişikliği Bakanı Chris Huhne, dünyadaki sıcaklık artışını 2 C°’de tutmaya yeterli olacak ve seragazı emisyonlarını azaltacak bağlayıcı bir iklim anlaşmasının 2020’ye kadar imzalanmasını istediklerini söyledi.

Önümüzdeki Pazartesi günü Güney Afrika’nın Durban kentinde dünyanın her yerinden delegeler bir araya gelip iki hafta boyunca emisyonları azaltma yolunda bağlayıcı olacak yeni bir BM anlaşması üzerinde çalışacak.

AB ülkeleri topyekûn olarak,  Durban’da bir “yol haritası” çizilmesini ya da 2015 veya öncesinde bütün ülkelerce imzalanacak küresel bir anlaşmaya varılması yolunda birliğe yetki verilmesini arzu ediyor.

Ayrıntılar için:

http://uk.reuters.com/article/2011/11/24/uk-britain-climate-idUKTRE7AN12B20111124

Avrupa Komisyonu, Desertec ile Medgrid’in güneş enerjisi iş birliğini memnuniyetle karşıladı

Desertec Industry Initiative (Dii) ile Medgrid arasında imzalanan mutabakat anlaşması, Avrupa Komisyonu’nun enerjiden sorumlu komisyon üyesi Günther Oettinger tarafından memnuniyetle karşılandı. Anlaşma, AB ile Güney Akdeniz ülkeleri arasındaki yenilenebilir enerji ortaklığının geliştirilmesi açısından kilit önem arz eden bu iki özel sektör girişimi arasındaki işbirliğini artıracak. Şirketler, yenilenebilir enerji piyasaları için daha uygun bir mevzuat çerçevesine erişilmesi hedefi doğrultusunda bilgi alışverişi, ilerleme güncellemeleri, muhtemel sinerjilerin ortak değerlendirmesi ve AB ile Orta Doğu ve Kuzey Afrika üzerine ortak çaba harcanması gibi alanlarda işbirliği yapacak.

Dii 2009 yılı Ekim ayında Münih’te kuruldu. Özel sektör girişimi olan ortaklık, yerel bölgenin ve Avrupa’nın taleplerini karşılamak için Kuzey Afrika ve Orta Doğu’nun çöllerindeki güneş ve rüzgardan enerji üretmeyi amaçlıyor. Uzun vadeli hedef ise 2050 yılına kadar Avrupa’nın elektrik talebinin %15’ini bu yolla karşılamak. Dii’nin ortakları arasında ABB, Siemens, Deutsche Bank ve EON bulunuyor.

2010 yılının sonunda Paris’te kurulan Medgrid ise teknik, ekonomik ve kurumsal açılardan  Akdeniz bölgesindeki yüksek kapasiteli elektrik bağlantılarının fizibilitesi üzerine çalışarak yenilerini geliştiriyor. Kurulan altyapı ile Akdeniz’in güney, doğu ve kuzey kıyıları birbirine bağlanacak ve özellikle yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektrik taşınacak. Medgrid’in ortakları ise AFD, Alstom grid, Areva renouvables, EDF ve RTE.

Ayrıntılar için:

http://europa.eu/rapid/pressReleasesAction.do?reference=IP/11/1448&format=HTML&aged=0&language=EN&guiLanguage=en

IEA, “Yenilenebilir enerji ucuzluyor”

Geçtiğimiz Çarşamba günü Deploying Renewables 2011 adlı bir rapor yayınlayan Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), yenilenebilir enerjinin gittikçe daha  da ucuzladığını ve büyüme oranlarının sürdürülebilir bir enerji geleceğinin gerektirdiği seviyeleri karşılayabilecek düzeyde olduğunu açıkladı.

Raporda, henüz rekabet edebilen bir konumda olmayan yeşil enerji teknolojilerine verilen sübvansiyonların da açıkça çevre ve enerji güvenliği gibi yararlı alanlara yatırımı teşvik etmesi gerekçesiyle haklı olduğu ifade edildi.

Yenilenebilir enerji sektörünün son beş yılda süratli bir büyüme gösterdiğini ve şu anda dünyanın enerji üretiminin %20’sini karşıladığını belirten rapor, yenilenebilir enerji teknolojilerinin yalnızca maliyetli sübvansiyonlarla uygulanabilir olduğu ve talebi karşılamak için güvenilir bir enerji üretim kaynağı olmadığı iddialarının aksini savundu.

Raporda yenilenebilir enerjideki büyümenin en fazla OECD ülkelerinde ve Çin, Hindistan ve Brezilya gibi gelişmekte olan başlıca pazarlarda gözlendiği açıklandı. Rapor, “OECD tam olgunlaşmamış teknolojilerin (solar PV, offshore rüzgar gibi) dikkate değer bir seviyede konuşlandırıldığı tek bölge. Buraların yenilenebilir enerji kapasiteleri GW’lerle ölçülüyor” ifadelerine yer verdi.

Pek çok OECD ülkesi yenilenebilir enerji teknolojilerini geliştirmek için büyük miktarlarda sübvansiyonlar veriyor.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/11/23/us-energy-iea-renewables-idUSTRE7AM0OV20111123?type=GCA-GreenBusiness&feedType=RSS&feedName=GCA-GreenBusiness&utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+reuters%2FUSgreenbusinessNews+%28News+%2F+US+%2F+Green+Business%29

Çin kendi pilot karbon emisyon sistemini başlatacak

Çin’in üst düzey iktisadi planlayıcısı Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu’ndan bir yetkili Salı günü yaptığı açıklamada, yedi bölgede karbon emisyonu salınımını azaltmayı teşvik etmek gayesiyle pilot bir seragazı emisyon ticaret sisteminin başlayacağını doğruladı.

Adının açıklanmaması koşuluyla bilgi veren yetkili, bu eyaletler ve kentler arasında Pekin, Tientsin, Şanghay, Çongçing, Shenzhen, Hubei ve Guangdong’un bulunduğunu belirtti; ancak pilot sistem uygulaması ile ilgili daha fazla ayrıntıya girmekten kaçındı. Sistemin nasıl işleyeceği ve ne kadar süreyle faaliyet göstereceğine dair detaylar henüz bilinmiyor.

Çongçing belediyesinin resmi websitesinde (www.cq.gov.cn) yer alan bir bildiriye göre denenecek olan sistem, masrafları en aza indirgeyerek Çin’in emisyon azaltma hedeflerini gerçekleştirmesi yolunda önemli bir adım teşkil edecek.

Çin 2005 yılındaki seviyeye kıyasla,  karbondioksit emisyonlarını 2020 yılına kadar GDP birimi başına  %40-45 oranında azaltmayı taahhüt etmişti.

Salı günü yayınlanan bir beyaz kitaba göre hükümet 12. beş yıllık kalkınma planı (2011-2015) döneminde küresel iklim değişikliğine öncelik verecek.

Ayrıntılar için:

http://english.cri.cn/6909/2011/11/22/2021s668385.htm

“Polonya ve Estonya kendi CO2 kotalarını belirleyebilir”

Avrupa’nın en yetkili mahkemesi Avrupa Adalet Divanı’nın kanun sözcülerinden Verica Trstenjak, Perşembe günü bildirdiği görüşünde Polonya ve Estonya’ya 2008 ile 2012 yılları arasında verilen karbon emisyon izinlerine sınırlama getirmeye çalışan AB yetkililerinin hatalı olduğunu belirtti.

Görüş nihai olmamakla birlikte, önümüzdeki 3 ile 6 ay arasında kararını verecek yargıçların hangi yönde karar verebileceğinin iyi bir işareti.

Daha önce de alt bir mahkeme Avrupa Komisyonu’nun bu ülkelerdeki karbon kotalarını reddederek yetkisini aştığına hükmetmiş, bunun ardından Komisyon 2009 yılının sonlarında kararı temyize götürmüştü.

Ayrıntılar için:

http://www.reuters.com/article/2011/11/17/eu-carbon-court-idUSL5E7MG1CM20111117?feedType=RSS&feedName=rbssEnergyNews&utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+reuters%2FUSenergyNews+%28News+%2F+US+%2F+Energy%29

Londra’nın nükleer planları ne denli gözüpek?

Son 20 yıldır yeni tek bir reaktör inşa etmeyen Londra, nükleer enerjiyi enerji karışımının bir parçası olarak muhafaza etmeyi amaçlıyor.

Ülkenin Enerji Bakanı Chris Huhne, Japonya’da Mart ayında yaşanan nükleer felaketin bu enerji türü ile ilgili tartışmaların seyrini değiştirdiğini söylemişti. Ancak Huhne, hükümetinin mevzuat ve güvenlik mekanizmalarını gözden geçirmesiyle birlikte nükleer enerjinin ülkenin enerji karışımında rol oynamaya devam edeceği konusunda yeniden ikna olduğunu belirtti.

Ne var ki Financial Times gazetesine göre enerji sektöründe 20 yıldan uzun bir süredir yeni tek bir reaktörün bile inşa edilmemiş olması göz önüne alındığında nükleer enerjiyle yola devam etme  konusunda endişeler bulunuyor.

İngiliz enerji sektörünü yeniden inşa etme planının bir parçası olarak önümüzdeki beş yıl içinde ülkede 12 yeni reaktörün inşa edilmesi hedefleniyor.

Ayrıntılar için:

http://www.upi.com/Business_News/Energy-Resources/2011/11/15/How-bold-are-Londons-nuclear-plans/UPI-75821321372705/

Dünya neden daha çok kömür yakıyor?

Bu yılki BM iklim görüşmeleri Güney Afrika’da, Durban’da gerçekleştirilecek. Müzakerelere katılacak çok sayıdaki delege şimdiden işlerini bitirince safariye gitme, Kruger Milli Parkı’nı gezme ya da vahşi hayata yakından tanıklık edebilecekleri  öteki muhteşem parkları ziyaret etme fırsatı bulmayı dört gözle bekliyor. Benim farklı bir önerim var. Düşmanı ziyaret edin. Durban’ın Hint Okyanusu’na olan kıyısından 2 saat mesafede Richards Bay var. Dünyanın en büyük kömür ihraç terminali. Oraya gidin.

Durban’daki en son yenilenebilir enerji teknolojisiyle donatılmış konferans salonlarıyla baştan çıkan kişiler Richards Bay’e vardıklarında başlarından kaynar sular dökülecek. Çünkü burası enerji geleceğimizin asıl hikayesini, o korkunç hikayeyi anlatacak.

Kömür kralı krallığını genişletmeye devam ediyor. Dünyanın iklim değişikliğine olan yanıtı o kadar işlevsiz ki dünya enerjisinin her yıl daha da artan bir kısmı bu en kirli yakıttan üretiliyor.

Durban’daki bütün konuşmalar kömür alışkanlığının nasıl sonlandırılabileceğine yönelik olacak. Ama 2006’da Nairobi’de başlayıp Bali’ye, Poznan’a, Kopenhag’a ve sonra da Cancun’a şimdi de Durban’a kadar uzanan iklim görüşmelerinin gösterdiği gibi bu bağımlılığımız daha da güçleniyor.

Beş yıl önce görüşmeler başladığında dünyanın öncelikli enerjisinin %25’i kömürden karşılanıyordu. Şu anda ise bu rakam %29.6. 2009 ile 2010 yılları arasında da küresel kömür tüketimi yaklaşık %8 artış gösterdi.

Güney Afrika, Durban konferansına ev sahipliği yaptığı için yeşil övgülere layık görülecek. Yine de, adil olmak gerekirse, ekonomisinin karbon yoğunluğunu azaltmayı teklif etmişti kendileri. Ama gerçek şu ki küresel bir iklim anlaşmasına aracı olacak ülke bugün büyük oranda fakir olan, ama emisyonları zengin olan bir ülke. Kişi başına kıyaslama yapıldığında, kişi başına düşen gayrisafi yurtiçi hasılası Birleşik Krallık’ın altıda biri olmasına rağmen CO2 emisyonları Birleşik Krallık’tan fazla. Fosil yakıt yakılmasından dolayı Afrika’nın CO2 emisyonlarının yaklaşık %40’ından sorumlu Güney Afrika.

Bunun sebebi ise kömür. Kömürden enerji elde etme, doğalgaz kullanarak enerji elde edilmesinden iki kat daha fazla CO2 salınmasına neden oluyor. Ayrıca Güney Afrika dünyanın kömüre en bağımlı ülkelerinden biri. Elektriğinin %93’ünü bu kara maddeden sağlıyor, Kömürden elektrik elde etme oranı öteki ülkelerde şöyle: Çin elektriğinin %80’ini, Hindistan %70’ini ve ABD %45’ini kömürden elde ediyor.

Ülke içinde kömüre olan bağlılığının yanı sıra Güney Afrika dünyanın geri kalanındaki karbon sorununun da devam etmesine neden oluyor. Güney Afrika dünyanın en büyük üçüncü santral kömürü ihracatçısı. Mpumalanga’daki geniş madenler, Richards Bay’e hareket eden aralıksız kömür trenlerini besliyor. Yakınlarda daha da genişletilen ihracat terminali yılda 91 milyon ton kömür ihraç edebiliyor. Bu miktar da 200 milyon tondan fazla CO2 üretmeye eşdeğer.

Dünya bir kömür koşuşturmacasının ortasında. Bu yüzden seragazı emisyonlarını azaltma konusunda sergilenen politik duruşlara rağmen enerji ile ilgili küresel CO2 emisyonlarındaki %5.8’lik artış enerji tüketimindeki küresel artışı ucu ucuna geçti. Kömür sayesinde dünyanın ekonomisi gittikçe daha fazla karbon yoğun hale geliyor.

Zengin ülkelerde uygulanacak daha sıkı karbon kontrollerinin enerji yoğun sanayileri daha gevşek standartların olduğu fakir ülkelere kaydırarak küresel emisyonları artırabileceğini iddia edenler en azından şimdilik haklı çıktılar. Pek çok Batı ekonomisi durgunlaşırken, çok sayıda gelişmekte olan ekonomi hızlı büyüme gösteriyor. Bunların mütemadiyen yoğun olarak kömüre bağlılıkları da küresel ekonominin bu en kirli yakıta olan bağlılığını artırıyor.

Çin dünyanın en büyük rüzgar türbini ve solar paneli üreticisi olabilir ama kömür tüketimi son sekiz yılda iki katına çıktı. 2010 yılında dünyanın genelinde yakılan bütün kömürün %48’i hayretler uyandıracak şekilde Çin’de yakıldı. Ülkenin yolları madenlerden santrallere taşınan kömür kamyonlarıyla dolup taşıyor.

Aynı şekilde Hindistan’ın kömür tüketimi son 12 yılda iki katına çıktı.10 yıl sonra şimdikinin üç katı sayıda kömürle çalışan enerji santrallerinin olması bekleniyor. Hindistan’ın da Çin gibi kendine ait devasa kömür rezervleri bulunuyor. Ancak ekonomisi o kadar hızlı gelişiyor ki madenciler madenleri yeteri kadar çabuk çıkaramıyor, bundan dolayı da ithalat artıyor. Güney Afrika’daki Richards Bay; Avustralya ve önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın en büyük kömür ihracatçısı olması beklenen Endonezya ile birlikte başlıca tedarikçilerden.

Bunların hiçbiri Batı’yı mazur göstermiyor elbette. ABD, Çin’den sonra dünyanın en çok kömür yakan ikinci ülkesi. Japonya dünyanın en büyük kömür ithalatçısı ve Almanya da en büyük linyit kömürü üreticisi. Acı gerçekse Almanya’nın Fukushima kazasının hemen ardından nükleer santrallerini kapatma planının kömüre olan yatırımları yeniden diriltmesi oldu. Point Carbon analistlerine göre bu geçiş Alman CO2 emisyonlarını önümüzdeki on yıl içinde yaklaşık yarım milyar ton artıracak.

Peki dünya bunu neden umursamıyor? Bunun bir nedeni çıkarlar. Uygunsuz gerçek kömürün elektrik üretimi, endüstriyel ısıtma ve enerji için en ucuz yakıt olma özelliğini koruması. Bir diğer neden de kömürün PR’ı.

Temiz kömür uzak bir hayal. Belki bir gün karbon yakalanması ve depolanması olarak bilinen teknoloji ile gerçekleşebilir. Bu yeni ve muazzam sanayinin büyük ölçekte kurulmasına en azından birkaç on yıl ve  Ar-Ge’ye harcanacak on milyarlarca dolar kadar mesafe var.

Üstelik Batı’daki ekonomik yavaşlama ile böylesi bir teknolojinin geliştirilmesi için kullanılması gerekli olan Ar& Ge yatırımları suyunu çekti. Eylül ayında Uluslararası Enerji Ajansı, dünya genelinde hükümetlerin karbon yakalama ve depolamaya (CCS) verdikleri desteğin kaybolduğunu açıkladı.  Ajansın başkan yardımcısı Richard Jones Pekin’deki bir üst düzey toplantıda “Mevcut politikalarla CCS teknolojisinin geliştirilmesi zor” dedi.  Barack Obama’nın yeşil görüşlü enerji bakanı Steve Chu da aynı toplantıda “Zaman kaybediyoruz, harekete geçmemiz çok önemli” diyerek uyarılarda bulunmuştu.

Kimse Durban’da bu yıl bir BM iklim anlaşmasının imzalanmasını beklemiyor. Beklentiler ne önümüzdeki yıl ne bir sonraki yıl değişiyor. Ama bu sırada kömürler yanmaya devam ediyor. Sanayi analistlerine göre önümüzdeki on yılda küresel üretim %35 artacak. Bu arada da bütün fosil yakıtlar arasında en ucuz, en çok bulunan ve en kirli olan kömür dünyanın enerji tedarik sistemini daha sıkı kavrayacak. Bunu da en çok Durban’ın hemen üzerindeki kıyıda yapacak.

Ayrıntılar için:

http://www.guardian.co.uk/environment/2011/oct/31/why-world-burning-coal?newsfeed=true