Obama ile Hu iklim değişikliği konusunda aynı fikirde

Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Hu Jintao’nun ABD ziyareti sırasında Barack Obama ile dün düzenledikleri ortak basın toplantısında liderler, seragazlarının dünya üzerindeki olumsuz etkisiyle mücadele etmekte ve bir sonraki iklim değişikliği zirvesinde daha aktif bir rol almakta kararlı olduklarının altını çizdiler.

Obama,  Hu’nun ziyareti sırasında Çin ile ABD arasında bir takım ikili anlaşmalar yapıldığını açıkladı ve geçtiğimiz sene kurulması teklif edilen ABD-Çin Temiz Enerji Araştırma Merkezi ile ilgili ilerlemeler kaydedildiğini belirtti.

Cancun İklim Değişikliği Zirvesi’nde izlediği yapıcı tutumdan dolayı övgü alan Çin’in devlet başkanı Hu, ABD  başta olmak üzere öteki ülkelerle işbirliği yaparak tüm dünyayı ilgilendiren iklim değişikliği gibi sorunlarla etkili bir şekilde mücadele edeceklerini söyledi.

Ziyarette öne çıkan diğer gelişmeler ise şu şekilde: American Electric Power şirketinin Çin’in Huaneng şirketi ile birlikte karbon tutma (carbon capturing) teknolojisi konusunda ortaklık kararı aldı. Bu arada GE Energy de Çin’den Shenhua Group ile temiz kömür konusunda ortak girişim planını açıkladı.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/1938558/obama-hu-offer-minds-climate-change

IT şirketleri yeşil teknoloji için daha çok çabalamalı

Sürdürülebilir işletmelerin analizini yapan Verdantix şirketinin hazırladığı son rapora göre teknoloji hizmeti sunan pek çok şirket, kurumsal ve sürdürülebilir hizmet sunmakta sınıfta kaldı. Global IT hizmeti sağlayan bazı şirketlerin analiz edildiği raporda çoğu şirketin sürdürülebilirliği stratejik bir öncelik olarak görmediği ortaya çıktı.

Verdantix analisti ve raporun yazarı Stuart Neumann, “ Araştırmamızda bayi ile hizmet sağlayıcıların 11 farklı alandaki yeterliliklerini ve kapasitelerini araştırdık. Deloitte, IBM ve Logica gibi araştırma yaptığımız bütün alanlarda lider olduklarını gözlemlediğimiz şirketler dışında bazı şirketlerin bu alanların bir kısmında, bazılarınınsa çoğunluğunda  gelişme gösterdiğini, ancak bu gelişmenin yetersiz kaldığını gördük” dedi.” Bu da demek oluyor ki şirketlerin daha geniş ve kapsamlı bir portfolyo geliştirmesi gerekiyor”.

Rapora gore müşterilerin önümüzdeki iki yıl içinde sürdürülebilirlikte önceliği karbon, enerji yazılımı uygulamaları ile sürdürülebilirliği rapor eden IT sistemleri olacak.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/1937691/firms-try-harder-green-tech-verdantix

İş dünyasından karbon için hükümete baskı

İngiltere’de iş dünyası hükümeti sıkıştırarak büyük şirketlerin saldıkları seragazı (GHG)  miktarını yıllık olarak rapor etmesini böylelikle de ülkenin gelişmekte olan düşük karbon ekonomisine yatırımcıların duyduğu güveni artırmayı hedefliyor.

BAA, Nestle ve Oxfam gibi 150 şirketin bir araya gelerek oluşturduğu birlik geçtiğimiz hafta hükümetin ekonomi, enerji ve çevre bakanlıklarına taleplerini iletti ve hükümeti, 2012 yılının Nisan ayına kadar salınan karbonu şirketlere zorunlu olarak raporlatmasını mümkün kılacak 2008 İklim Değişikliği Yasası’nın ilgili hükmünden yararlanmaya çağırdı.

Bu hükme göre hükümet ya seragazı raporlama talimatnamesini düzenleyip uygulatacak ya da talimatname düzenlememesi durumunda açıklama yapmak zorunda kalacak.

Kampanya Martin Horwood tarafından parlamentoya sunulan “Early Day Motion” önergesini  imzalamış 116 milletvekilince de destekleniyor.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/1937500/business-leaders-demand-coalition-trigger-mandatory-carbon-reporting-rules

2010 yılında özel sektörün enerjideki payı arttı

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu Başkanı Hasan Köktaş hafta başında yaptığı açıklamada “2010 yılında özel sektörün enerjiye yaptığı 5 milyar TL’yi aşkın yatırımla 21 milyar kilowatt elektrik üretildi” dedi. EPDK’nın Ankara’daki merkezinde konuşan Köktaş 2010 yılında kurulan elektrik santrallerinin toplamda 3,810 MW elektrik ürettiğini belirtti.  Konuşmasında elektrikle çalışan arabalara da değinen Köktaş, Türkiye’de elektrikli arabalar konusundaki düzenlemenin tartışmaya açık olduğunu ekledi. Yabancı yatırımcılardan da bahseden Köktaş, yabancı yatırımcıların Türkiye’nin yasal sisteminden kaynaklanan risklerle karşı karşıya kalmak istemediklerini, ilk aşamada ihalelere katılmadıklarını ancak şirket evlilikleri ya da devralmalarla sektörde yer aldıklarını söyledi. Köktaş,  “Herkes enerji sektörüne girmek istiyor ancak kontrollerden geçmeden sektörde çalışılamaz. İhalelerde teminat tahvili sunmayı zorunlu hale getirdik. Türk enerji sektöründe ciddi bir control mekanizması oluşturduk “diye konuştu.

Ayrıntılar için:

Anadolu Agency-English News

Dünya Bankası 2012 sonrası karbon kredisi finansmanını artırdı

Dünya Bankası’ndan yapılan açıklamaya göre 2012’den sonra üretilecek karbon kredileri için 68 milyon Euro’luk bir fon dilimi açıldı. Bu başlangıç rakamı 105 milyon Euro’ya ulaştığında kredi faal duruma gelecek.

Bu krediyle birlikte, BM’nin Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) kapsamında temiz enerji projeleri geliştirenler Kyoto Protokolü’nün sona ereceği 2012’den sonra da karbon kredisi satmaya devam edebilecekler.

Dünya Bankası karbon finans birimi başkanı Joelle Chassard, “Düzenlemelerde karşılaşılan birtakım belirsizliklere rağmen ikinci dilim 2012’den sonra da karbon kredisi taleplerinin devam etmesini sağlayacak. Bu da demek oluyor ki karbon piyasalarındaki boşluğu kapatmak için başka bir yolumuz daha var” dedi.

Fonun ilk diliminin oluşturulmasına Deutsche Bank, GDF Suez ve Swedish Energy Agency kurumları katkıda bulundu.

Ayrıntılar için:

http://af.reuters.com/article/energyOilNews/idAFLDE70C1BW20110113?pageNumber=1&virtualBrandChannel=0

ABD-Rusya nükleer enerji anlaşması

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Nükleer Enerjinin Barışçıl Kullanımına İlişkin A.B.D –Rusya İşbirliği Anlaşması (Anlaşma 123) ABD’nin Rusya büyükelçisi ile Rusya dışişleri bakanlarının karşılıklı nota değişimleri ile yürürlüğe girdi.

30 yıl süreyle yürürlükte kalacak ve iki tarafın da nükleer enerji üretimi ile ilgili teknoloji, malzeme ve teçhizatı karşı tarafa aktarmasını sağlayacak anlaşma ayrıca üçüncü dünya ülkelerindeki ortak nükleer enerji girişimlerinde de işbirliği ortamı hazırlayacak.

Ayrıntılar için:

http://www.upi.com/Science_News/Resource-Wars/2011/01/13/US-Russia-sign-nuclear-energy-deal/UPI-87391294932091/

Greenpeace: Elektronik eşya sanayisi gittikçe yeşilleniyor

Greenpeace’in 20 şirkete yolladığı bilgisayar, cep telefonları, monitörler ve diğer bilgisayar teçhizatı ile ilgili anketin sonuçlarına göre elektronik eşya üreticileri son yıllarda, çevre dostu olma yolunda umut vaat eden bir gelişme gösterdi. Ancak Apple ile Philips şirketleri ankete katılmayı reddetti.

Bu sonuçlara göre Asus ürettiği UL30A dizüstü bilgisayar ve VW-247H-HF monitör ile en temiz şirket oldu. Dell’in ürettiği Latitude 2110’un çevreyi en çok kirleten netbook olduğu belirlenirken Aero akıllı telefon ise en kötü akıllı telefon olarak değerlendirildi.

Sonuçlar da gösteriyor ki elektronik eşya sanayisi zehirli kimyasallardan arındırılmış ürünler üretmeye gayret gösteriyor. Ancak ürünlerin geri dönüştürülmesi ve daha dayanıklı ürün geliştirilmesi konusunda  hala yetersizler.

Tüketici Elektroniği Birliği Başkanı Gary Shapiro, “Tüketici elektroniği tüketicilerin, toplulukların ve bütün çevrenin yararına olacak şekilde ürünlerini ve uygulamalarını yeşilleştirmeye kararlı” dedi ve şöyle devam etti: “Son üç yılda daha yeşil ürünler üreterek, enerji verimliliğimizi artırarak ve elektronik eşyaların geri dönüşümüne olan sorumluğumuzun daha da bilincine vararak çevre için gösterdiğimiz mücadelede önemli ilerlemeler kaydettik. Yapmamız gereken çok şey olduğunu biliyoruz, bu nedenle 2011’de ve sonrasında bu yolda hızla ilerlemeye devam edeceğiz”.

Ayrıntılar için:

http://www.businessgreen.com/bg/news/1935475/greenpeace-electronics-industry-getting-greener

Sahi, Cancun’da ne olmuştu?

Cancun İklim Değişikliği Zirvesi geçen yıl Kopenhag’da başarısızlıkla sonuçlanan görüşmelerin ardından pek çoğuna göre büyük bir başarı. Peki, bu başarıya nasıl ulaşıldı? Alex Stark’ın gözlemleriyle bir Cancun hikayesi…

Cumartesi günü müzakerelerin son aşamalarına girilirken Cancun’da gözle görülür bir heyecan sarmıştı genel kurul salonunu. Katılımcılar BM’nin himayesinde yeni bir iklim anlaşmasına varmayı umuyor, medyanın, uluslar arası toplum kuruluşlarının, hatta kendilerinin bile ümitsizliğine baş eğmemek için mücadele ediyordu. Salonu çınlatan alkışlar, gözyaşları hep bunun içindi.

Son gün durgun geçen onca zamanın aksine oldukça hararetliydi. Genel kurul toplantısı akşam saatlerine ertelenmişti. Herkes iki haftalık görüşmelerin sonunda nihai bir müzakere metninin yayınlanmasını bekliyordu. Cancun güneşi altında STK gözlemcileri, medya temsilcileri ve katılımcılar gergin bir şekilde sohbet ediyorlardı. Kimileri yayınlanacak metnin en tartışmalı konularda hiçbir çözüm üretemeyeceğinden dem vuruyor, kimileri 18 yıldır sürmekte olan UNFCCC sürecinin sona erme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu belirtiyordu. Ancak belge merkezinin önünde toplanan kalabalık, metni ellerine alınca şaşırıp kaldı. Çünkü pek çok STK’nin de ifade ettiği gibi düzenlemelerin birçoğu oldukça makuldü.

Ardından genel kurul salonunda metinle ilgili yorumlar yapılmaya başlandı. Müzakerelerde sorun yaratan Küçük Ada Devletleri bile metni destekliyordu. Afrika adına söz alan Cezayir de metni onayladığını bildirdi. ABD delegasyonu başkanı Todd Stern “ Bu anlaşmayı kabul edelim” derken, Bolivia anlaşmanın kabul edilemez olduğunu söyledi. Ama Bolivya’nın tarihi müttefiklerinden Kolombiya dahi anlaşmayı destekledi ve sadece bir ülke yüzünden tüm sürecin baltalanamayacağını ifade etti. Zaten bir süre sonra da, gece 4.00’da metin resmi olarak kabul edildi.

Aslında anlaşma ne kapsam olarak ne de hedefleri açısından dünyayı sarsacak bir boyut taşımıyor. Yine de 2011 Aralık ayında Güney Afrika’nın Durban kentinde yapılacak görüşmelerde adil, iddialı ve yasal olarak bağlayıcı bir anlaşmaya varılması yolunda önemli bir adım. Şimdi de anlaşmanın getirdiği yeniliklerden bahsedelim.

Oluşturulacak Yeşil İklim Fonu sayesinde gelişmekte olan ülkelere uyum sağlama ve emisyonlarını azaltma süreçlerinde destek olunacak. Fon, UNFCCC tarafından seçilmiş bir kurul ile COP yetkisi altında bulunacak. Dünya Bankası da fona mütevelli olacak.

Ayrıca düzenlemelere göre biri uyum sağlama amaçlı diğeri de teknoloji yürütme komitesi olarak faaliyet gösterecek iki ayrı kurul daha kurulacak. Her ne kadar fikri mülkiyet haklarının, bir teknoloji merkezinin ve ağının nerede ve nasıl kurulacağı ayrıntılarıyla belirlenememiş olsa da amaç gelişmekte olan ülkelere temiz enerji teknolojisi sağlamak. Cevapsız bir başka soru da acaba gelişmiş ülkeler programa katkılarıyla emisyonlarını karşılayabilecekler mi?

Emisyonların azaltılması noktasında da Cancun Zirvesi Kopenhag’da başlayıp rahatsızlık yaratmayı sürdüren “şeffaf olmama” sorununa da çözüm buldu. Devletler  emisyon programlarını ve emisyon hedeflerine ulaşıp ulaşmadıklarını gösterecek “denetleme, raporlama ve doğrulama”  düzenlemeleri yapacaklar. Gerçi devletler anlaşmanın altında resmi olarak emisyon azaltma hedeflerini de belirtmişlerdi ancak bu taahhütler henüz bağlayıcı bir durumda değil.

Cancun’u Cancun yapan bir başka şey ise zirvede yaratılan olumlu atmosfer. Katılımcıların Kopenhag’da alışık oldukları kapı arkalarından iş çevirmeler Meksika Dışişleri Başkanı Patricia Espinosa’nın yoğun çabaları sayesinde bu defa yaşanmadı. Sürekli olarak görüşmelerin şeffaf olacağını ve kimsenin kimseden bir şey saklamayacağını yineleyen Meksikalıların verdiği güven ile Espinosa’nın en ufak bir söylentinin dahi görüşmelerin gidişatına zarar verebileceği bir ortamda yürüttüğü akılcı liderlik, görüşmelerin sürdürülmesini ve bu şekilde sonuçlanmasını sağladı. Cancun’da doğan güven duygusu Durban’da yasal olarak bağlayıcı bir emisyon azaltma anlaşmasının imzalanabileceğine dair ümitleri yeşertti.

Ne var ki, Cancun’dan sonra her şey günlük güneşlik oldu diyemeyiz. Güney Afrika’ya gitmeden çözülmeyi bekleyen sorular var elimizde. Öncelikle devletler karar vermeli: muhtemel bir Durban Protokolü ne kadar bağlayıcı olmalı? Aslında böyle bir anlaşma için mevcut iki müzakere yolu da izlenebilir. Kyoto  ya da Kyoto’yu imzalamamış ABD gibi ülkelerin dahil olduğu Uzun dönemli İşbirliği Çalışma Grubu. Bir başka sorun: gelişmekte olan Çin gibi büyük ekonomiler emisyon taahhütlerinin yasal olarak bağlayıcı olmasını istemiyor, ABD ise böyle bir durumda anlaşma imzalamayacağını belirtiyor. İşte böyle bir durumda ülkeler nasıl bir anlaşma imzalayacak ona karar vermeliler. Umarız Cancun Anlaşması gereken güven ortamını yaratır da ülkeler iyi niyet çerçevesinde müzakerelerini sürdürüp bu konuyu karara bağlar.

Ayrıntılar için:

http://www.good.is/post/cancun-climate-talks-an-insider-s-account/?utm_source=feedburner&utm_medium=feed&utm_campaign=Feed%3A+good%2Flbvp+%28GOOD+Main+RSS+Feed%29&utm_content=Twitter

Genelkurmay Başkanlığı’ndan rüzgar santrallerine denetim

Bazı rüzgar enerjisi santrallerinin jet, radar ve iletişim cihazlarının güvenliğini olumsuz yönde etkilediğini iddia eden Genelkurmay Başkanlığı; Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, TÜBİTAK ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile bir protokol imzaladı.27 Aralık’ta imzalanan ve üç yıl süreyle yürürlükte kalacak protokole göre, rüzgar enerjisi santrali kurmak için bundan sonra Genelkurmay Başkanlığı’nın da onayı gerekecek. Buna göre, firmalar önce EPDK’ye başvurup izin alacaklar. Ardından bakanlığın da onayını alıp, projelerini TÜBİTAK’ın yapacağı teknik kontrolden geçirtecekler. Son olarak Genelkurmay Başkanlığı da projeye onay verirse planlanan santral kurulabilecek. Ayrıca, faaliyette bulunan santrallerin de protokole uygun olup olmadığı araştırılacak.

Ayrıntılar için:

http://todayszaman.com/news-231405-new-wind-farms-to-require-permission-from-general-staff.html

Yıldız, temiz enerjide kararlı

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Türkiye’de çevrenin ekolojik dengesini bozan herhangi bir politikanın uygulanmasına izin verilmeyeceğini belirtti. Amasra’da kurulması planlanan termal enerji santrali ile ilgili sorulan soru üzerine Yıldız, “Sırf yatırımlarımız daha da artsın diye çevreye zararlı olacak bir dizi çalışma koşullarını asla desteklemeyeceğiz” dedi.  Yeni kurulan hidroelektrik enerji ile nükleer enerji santralleri çevrecilerin yoğun tepkisiyle karşılaşmıştı. Ancak Yıldız boruhattı üzerinde gerçekleştirilen projelerde çevreye karşı sorumluluk taşımanın ana koşul olduğunu belirtti. Hidroelektrik ve nükleer enerji santralleri Türkiye’nin 2023’te yabancı enerji kaynaklarına bağımlılığını sona erdirmeyi amaçlıyor. Türkiye’nin ham petrol ve doğal gaz ithalatı geçtiğimiz yıl 60 milyar doları aşan dış ticaret açığının asıl sebebi durumunda bulunuyor.

Ayrıntılar için:

T.C. Basbakanlık Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü – Turkish Press Review